Keep On Doin'

307 26 34
                                    

Kyungsoo çantasını alarak aşağı indi. Tahmin ettiği gibi babası sadece şoförlerinden birini yollamış, gelmeye zahmet etmemişti.

Çantasınındaki elini sıkılaştırdı ve yüzü gram oynamayan şoföre baktı.

“Babanız sizi almam konusunda emir verdi.”

‘Tabi ki de verdi.’

Gözlerini devirirken adamın boş konuşmasını dinliyordu.

“Lütfen beni takip edin.”

Birkaç metre uzaktaki kırmızı arabayı görünce hazırladığı konuşmayı karşısındaki adama söylemeye başladı.

“Gelmeyeceğim.”

“Ama efendi-...”

“Gelmeyeceğim dedim.”

Sert bir dilde söylediğinde adam kolunu tutmaya kalktı ki koşmaya başladı. Arkasındaki şoför yetişemiyordu.

Kırmızı üstü açık arabaya zıplayarak bindiğinde arkalarından takip ediyordu şoför.

“Elinden geldiğince hızlı sür, bize yetişecek.”

Chaeyoung göz devirerek biraz daha gaza bastı.

“Kadınım diye beni hafife alma bence, Soo.”

...

Jongin ve Junmyeon uzun süre odalarından çıkmamış ve film izlemişlerdi. Ama saat öğlene doğru geldiğinde Jongin'in karın gurultusundan dolayı şimdi yemekhaneye gidiyorlardı.

Junmyeon ellerini cebine sokmuş yürürken Jongin'e itafen konuştu.

“Dün... Bana güvenip anlattığın için teşekkür ederim.”

Mahçupça gülümserken Jongin ona döndü.

“Dediğim gibi sen artık benim arkadaşımsın sonuçta. Sana anlatmayacağım da kime anlatacağım?”

“Hadi ama beni duygulandıracaksın!”

Omuzuna hafifçe yumruk yapmış elini vurarak yürümeye devam ettiler. Tabi önlerindeki kişi ile durakladılar.

“Kyungsoo? Sen gitmeyecek miydin?”

Elindeki çantalarla odasına giderken onlarla karşılaşmayı beklemiyordu Kyungsoo. Boğazını temizleme ihtiyacı duymuştu.

“İptal etmek zorunda kaldım. O yüzden geri döndüm.”

“Ha yani başka sebebi yok?”

Junmyeon ima ile konuştuğunda hafif kulakları kızarmış Kyungsoo'ya belli etmeden kıkırdadı.

Tepkisini görmek için Jongin'in koluna girdi ve gülümseyerek başını eğdi.

“Biz Jongin'im ile yemeğe gidiyoruz, görüşürüz!”

Çekiştirerek gittiğinde Kyungsoo biraz sinir olmuş gibiydi.

‘Jongin... Jongin'im mi?’

Arkasına anında döndü ve bağırdı.

“Beni de bekleyin! Sizle geleceğim!”

...

Kyungsoo yaptığı seçimden hiç bu kadar nefret edeceğini düşünmemişti.

Birbirleri ile yemeklerini paylaşan ve sıkı fıkı hareketlerde bulunan bu iki arkadaş nedense ona rahatsızlık vermişti.

Bakışlarını tabağına çevirerek yemeğine devam etti. Ama bu ortamdan tek memnun biri vardı, o da Junmyeon'du.

‘İşe yarıyor gibi hı?’

Jongin, Junmyeon'un ne yapmaya çalıştığını çoktan anlamıştı ama karşı çıkamıyordu. Sadece gülümseyip karşılık veriyordu.

Masalarında oluşan gölge ile Kyungsoo bile kafasını kaldırdı. Tao sadece bir kişiye dik dik bakıyordu.

“Junmyeon, konuşabilir miyiz?”

Aralarının sonradan bozulduğunu masadaki herkes biliyordu. Junmyeon derin bir nefes aldıktan sonra ayağa kalktı. Yüzüne ‘Sorun yok!’ dercesine bir gülümseme ekledi.

“Siz beni bekleyin, döneceğim.”

Tao yürümeye başladığında onu takip etti. Yemekhanenin arka tarafına doğru gidiyorlardı.

“Ne söyleyeceksen burada da söyleyebilirsin, değil mi?”

Tao bir süre etrafına bakındı ve kendisine göre kısa olan ‘eski’ arkadaşına baktı.

“Ben... Özür dilerim.”

“Hm?”

Junmyeon kafasını yana yatırarak merakla Tao'ya bakmaya başladı.

“Yaptıklarım için... Özür dilerim diyorum işte!”

Junmyeon yüzüne aşağılayıcı bir gülümseme takınarak elini karşısındaki mahçup çocuğun omuzuna koydu.

“Bana özür dilememelisin.”

Parmağı ile Jongin ve Kyungsoo'nun olduğu masayı gösterdi.

“Onlara dilemelisin.”

Omuzunu sıktı ve oradan ayrıldı.

...

Junmyeon masadan kalktıktan sonra Kyungsoo daha fazla dayanamadı ve konulmaya başladı.

“Junmyeon ile çok yakın gözüküyorsun.”

Jongin ilk baş ‘Hı?’lasa da sonradan toparlayarak başını olumlu anlamda salladı.

“Bilmiyorum ama... Rahatsız oldum.”

Jongin gözlerini araladı.

“Ne..?”

Kyungsoo bir elini ensesine götürerek oradaki saç tutamları ile oynamaya başladı.

“Her neyse... Boş ver.”

Ortamda garip bir sessizlik oldu. Junmyeon gelene kadar da sürmüştü.

...

Jongin akşamleyin Junmyeon'a hava almak istediğini söyleyerek dışarı çıkmıştı.

Kyungsoo ile kaldığı odaya geri dönmeye cesaret edememişti. Bu yüzden Junmyeon ile kalmaya devam edecekti.

Okulun dışına çıkıp küçük dükkanların olduğu sokağa geldiğinde kaldırımda oturmuş ışıklı oyuncaklar satan yaşlı bir kadın onu durdurdu.

“Hey, genç! Neden şu bilekliklerden almıyorsun?”

Düğmesine bastığında renkli ışıklar saçan kalın iki bilekliği ona uzattı. Dizlerini kırarak yaşlı kadına yaklaştı.

“O kadar fazla param yok.”

Kadın sorun yok anlamında elini salladı.

“Bu bileklikleri al ve birini sevdiğin kişiye ver. Tamam mı?”

Jongin bir süre daha kadının yalvarmalarından sonra kabul edip almak zorunda kalmıştı.

Okula dönene kadar aklında “Acaba Kyungsoo'ya bir tanesini mi versem?” diye düşünüyordu.

Bankların birinde kulaklık takmış gözleri kapalı Kyungsoo'yu görünce tüm düşüncelerini atıp yanına gidecekken Hyoyeon'u gördü. Elinde koca bir kutu kurabiye ile yanına gelmişti.

“Kyungsoo oppa! Bak sana ne yaptım!”

Kyungsoo bıkkınlıkla kıza döndüğünde kurabiyelere bir bakış attı.

Jongin karşıdan izlerken elindeki bilekliklere baktı.

“Fazla ucuz ve anlamsız kalırdı sanırım.”

Last Note: 5 oy sınırı vardı ama sadece 4 oy vardı. Yine de atayım dedim. Bilmiyorum ama 20-30 bölümde kitabı bitirip yeni bir kitaba başlayabilirim.

Sınır: +5 oy

to the beautiful you dokai ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin