“Bak hepsi kalp şeklinde! Çok güzeller değil mi?”
Hyoyeon kutuyu iyice Kyungsoo'nun gözüne sokarcasına tuttuğunda eli ile geri ittirdi.
“İstemiyorum.”
Hyoyeon yüzü düşürek yanına oturdu.
“Hadi ama..! Eminim ki beğeneceksin!”
Kurabiyelerin tadına bakmadan kızın gitmeyeceğini anlayınca bir tane aldı.
“Uh... Kalpler birleşmiş.”
Hyoyeon ona sevimlice gülümseyerek kafasını eğdi.
“Belki de bir anlamı vardır hı?”
Jongin belli etmeden gitmeye çalışsa da Kyungsoo onu çoktan fark etmişti. Birbirleri ile bakıştıklarında Jongin koşmaya başladı. Kyungsoo ayaklandığında yerdeki ışıklı bileklik dikkatini çekti.
Eğilip aldığında Hyo sıkılmışcasına sızlandı.
“Oppa! Hadi daha hepsini yiyeceksin neden oyalanıyorsun?!”
Kyungsoo derin bir nefes verip fark ettirmeden bilekliği cebine koydu.
“Başım ağrıyor. Odama gideceğim.”
Kyungsoo yürümeye başladığında Hyoyeon arkasından ilerledi.
“Ben de gele-..!”
“Sakın!”
Sinirli bir yüz ifadesi ile baktığında kızın gözleri dolmuştu. Arkasına bakmadan koşmaya başlayınca Kyungsoo göz devirerek odasına döndü.
...
“Jongin..? Neden nefes nefese kaldın?”
Junmyeon patlamış mısırı odasına kaçırmış ve yiyorken film arıyordu.
“Koşmak istedim sadece...”
Junmyeon anladığına dair başını sallayıp işine devam etti.
Jongin de o sırada ceplerini karıştırıyordu. Birden telaşlandı. Diğer bilekliği bulamıyordu. İç çekerek yatağa attı kendini.
“Aptalım sanırım.”
“Eh, bir nevi.”
Junmyeon'un cevabı ile yataktaki bir yastığı ona atmıştı.
“Yalan değil ama..!”
Ve bir yastık daha...
...
Sabahleyin kalktığı gibi bilekliğini aramaya başladı. Okul bahçesine ve tüm yurdu dolaştı ama yok gibi gözüküyordu. Bıkkınlıkla yere çöktüğünde yüzünde çok açık okunan bir üzgünlük vardı.
Dün koşarken düşürdüğünü düşünse de orada ne kadar ararsa arasın bulamamıştı. Kendinde olan tek bilekliğe baktı. Işığını açtıktan sonra bileğine takarak kolunu salladı bir süre.
“Sevdiğim birine vereyim öyle mi..?”
Kafasını sinirle kaşıdı.
“Kaybetmeseydim neden olmasın.”
Dudağını büzüp kendine lanetler okurken yanına gelen kişi ile kafasını kaldırdı.
“Bunu mu arıyorsun?”
Kyungsoo aradığı bilekliği ona doğru uzattığında büyük bir sevinçle ayağa kalktı.
“Ah, evet! Çok teşekkürler Kyungsoo!”
Ona hızlıca sarılıp ayrıldığında Kyungsoo şaşkınlıkla bir süre yerinden kıpırdamadı.
Bilekliği elinden aldığında cebine sıkıştırdı.
“Bir daha kaybetme, tamam mı?”
Jongin'in saçlarını dağıtıp gitti Kyungsoo. Bileklikli eli kafasına gitti ve bir süre orada kaldı.
“Gittikçe değişti mi ne..?”
...
Junmyeon ile yemekhaneden yurda dönerken gördükleri tanıdık yüzle şaşırdılar.
“Sehun?”
Karşılarındaki bavullarla koşmaktan yüzü kıpkırmızı olmuş çocuğa gülerek bakıyordu Jongin. Yanlarına gelince nefeslenmeye çalıştı.
“Tatil daha bitmedi, ailenin yanından neden buraya geldin?”
Nefesi düzene girene kadar konuşmadı. Sonrasında boğazını temizledi.
“Orası o kadar eğlenceli değildi. Ben de buraya gelmeye karar verdim.”
...
Çamaşırhanede Sehun ve Jongin tek başlarına otururken Jongin arkadaşının yüz ifadesinden bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Sorup sormamak adına gidip gelirken Sehun konuşmaya başlamıştı bile.
“Luhan... Çıkma teklifi etti.”
Şaşırarak Sehun'a baktı Jongin.
“Ne zaman?”
“Birlikte gittiğimiz zaman. Çok uzun zamandır beni sevdiğini söyledi.”
Jongin suskunca arkadaşına bakıyordu. Acı bir gülümseme ile Jongin'e döndü.
“Onu reddetmek istemedim. Çünkü ben de onun durumundayım ve ne kadar kötü bir şey olduğunu biliyorum.”
Tekrar yüzünü düşürerek ellerini birleştirdi.
“Ama ona karşı hiçbir şey hissetmiyorken nasıl kabul edebilirim ki? Gereksiz yere umut vermek olmaz mı bu? ”
Jongin sessizliğini koruyarak karşısındaki yüzü kararsızlıkla düşmüş arkadaşına baktı.
O da onun gibi kafasını eğdi.
“Biliyor musun, ben de kararsızım.”
Sehun yüzünü ona çevirdi gözlerine bakmaya başladı.
“Umarım ikimiz de doğru seçimi yapabiliriz.”
“Umarım...”
...
Çamaşır sepetleri ile odalarına dönerken Jongin aklındaki sorular ile boğuşuyordu.
‘Bilekliği kime vereyim? Yoksa hiç vermemeli miyim?’
Artık nasıl düşünüyorsa, Sehun onun yüz ifadesini komik bulmuş ve gülmüştü.
“Şu yüz ifadene bak, ne düşünüyorsun öyle?”
Duruşunu dikleştirerek en saçma sevabı verdi.
“Hiiiç. Ne düşüneceğim.”
Odalarının önüne kadar geldiklerinde Jongin en sonunda karar verdi.
Kyungsoo'ya verse çocukça ve basit bulabilirdi. Ama Sehun'a verirse belki de mutlu olabilirdi.
“Sehun, aslında...”
Merakla ona dönen uzun çocuğa cebindeki ışıklı bilekliği uzattı ve kendi bilekliğini de gözleri ile gösterdi.
“Fazladan bu bilekliklerden var bende. Sana veriyorum. Ama istemezsen-...”
“Hayır! Tersine mutlu olurum.”
Yüzüne saf bir gülümseme ekleyerek bilekliği taktı. İkisi de ışıklarını açıp bileklerini yan yana getirirken arkada Junmyeon acı ile gülümseyip kapıyı kapattı.
Last Note: Kitaptaki ship konusunda hiç bu kadar kararsız kalmamıştım, hangisine dönse orada başka bir sıkıntı çıkıyor.
Geçen bölümdeki oy sınırını pek umursamadan bu bölümü atıyorum. İçimden geldi :3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
to the beautiful you dokai ✓
FanficTo the beautiful you dizinden esinlenilerek yazılmıştır. ... 「Finished」 →Yeni versiyonu çok yakında çıkacak! ... #1 dokai