Movie's over

276 19 33
                                    

Hazırlanmayı bitirince lavabodaki aynadan kendine baktı. Saçlarına ellerini geçirdi ve dağıttı. İlk geldiği günden bu güne hiç bakım yapmadığı için uzun olan saçları biraz daha uzamış ve eski parlaklığı gitmiş gibiydi.

En yakın zamanda saçında değişik yapmayı kendi kendine kabul ettirirken artık gitmesi gerektiğini kanaat getirdi.

Tabi, o gidene kadar Kyungsoo başka bir işle uğraşıyordu.

Mesela Hyoyeon gibi.

"Senin gitmene izin veremem! Gidemezsin!"

Kyungsoo göz devirmemeye gayret göstererek sakin bir sesle Hyoyeon'un sonu gelmeyen konuşmasını kesmeye çalıştı.

"Bak, ne yaparsak yapalım o adamın fikrinden geri çeviremeyiz."

"Ama ben söylersem düşünebilir!"

'Nasıl?' der gibi bir bakış takınarak önündeki kendinden emin kıza baktı.

"Beni baban kendi kızı gibi görüyor. Eğer konuşursam beni dinleyecektir."

Hyoyeon'un dedikleri ile bir süre sessizliğe gömülse de Hyoyeon pek bekleyecek gibi durmuyordu.

"Durduğun her saniye bir kayıp! Hadi çabucak eve gidelim ve söyleyelim!"

Kolundan çekilmeye başladığında arabaya binmeden önce aklına Jongin gelmişti.

Güya onunla buluştuklarında gideceğini söyleyecekti.

'Belki de böylesi daha iyidir.' diye düşündü. 'Böylece yüzünde oluşacak ifadeyi görmem.'

Mesaj atmak istese de vazgeçmişti. Nasıl olsa geri dönecekti. Değil mi?

...

Jongin bacaklarını sallandırıp karanlık okul bahçesine bakmaya devam ediyordu.

"Gelecek mi acaba?"

Kendini avutmak adına ya 'Sadece erken geldin.' diyor ya da "Yanlış duymuş da olabilirim." diye içinden geçiriyordu.

Ama beklediği o iki saatte ne bir Kyungsoo vardı, ne de içindeki hissi silip atabilmek için konuşabileceği bir arkadaşı.

Kendi kendine gülümsemeye çalışırken ağzına gelen hafif tuzlu su ile kaşları yamulmaya başlamıştı.

Neden böyle hissetti bilmiyordu ama ilk kez bu kadar içli ağladığının farkındaydı.

Oturduğu yerden kalkıp yürümeye başlarken kolundaki baskı ile arkasını döndü.

"Jongin, neden ağlıyorsun?"

Hızla kollarını karşısındaki endişeyle bakan çocuğun boynuna doladı. Şu anda tek ihtiyacı olan şey ona sarılmaktı.

"Gelmedi. O gelmedi, Sehun."

Ki... Gelecek iki ayda da gelmemişti. Jongin nedenini bilmiyordu. Kendisi yüzünden miydi onu da bilmiyordu. Ama gereksiz bir pişmanlık içini yiyor ve rahat bırakmıyordu.

"Belki de daha önceden onu sevdiğimi söylemeliydim."

Luhan, her geçen gün daha da kötüleşen arkadaşına en sonunda kınayıcı bakışlarını atarak koluna vurdu.

"Kendini suçlamayı bırakır mısın?! Neden bir çocuk için kendini yıpratıyorsun? Ben bile bu tür hareketlerde bulunmamıştım."

Hızlı hızlı yeni pembe nemlendiricisini, Junmyeon aldı, sürerken yanakları sinirden kızarmıştı.

Masaya daha çok yayılan Jongin ile ayağa hızlıca kalkıp kolunu çekiştirdi.

"Yeni bir Jongin yaratmaktan başka çaremiz yok, değil mi?"

to the beautiful you dokai ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin