Did you or did you not?

302 22 76
                                    

Tatilin sonuna gelmiş, okul tekrar hareketlenmeye başlamıştı. Her şey aşağı yukarı eski haline dönmüştü.

Luhan, sanki hiç açılmamış gibi gülüp eğlenmeye devam ediyor, Junmyeon her zamankinden farklı olarak kafasına bir şey takılmış gibi dolaşıyor ve Sehun bileğindeki ışıklı bilekliği şu ana kadar hiç çıkarmamıştı.

Siwon da aralarına katılarak arkadaş çevresi iyice büyümüştü. Her şey güzel gidiyordu. Hiçbir sorun yok... muydu?

Tam olarak sorun var denemezdi. Ama Jongin'in içindeki boşluk doldurulamaz bir şekilde büyüyordu.

Kyungsoo, okulun ilk günü ona ve arkadaşlarına bir bakış attıktan sonra, özellikle Sehun'a, hiçbir etkileşimde bulunup konuşmamışlardı. Her zamankinden daha sert ve soğuktu. Nedenini bilemiyordu.

Bu durum sayesinde bir şeyden iyice emin olmuştu. Kendi kendine bunu düşünürken bile aptal hareketlerde bulunuyordu.

“Ben Kyungsoo'dan hoşlanıyorum.”

Junmyeon içeceği ile az kalsın boğulurken Luhan sevinçle el çırpıyordu.

Junmyeon'un uzun öksürük seslerinden sonra kendini toparlayarak karşısında tebessüm ederek kıvranan çocuğa baktı.

“O bahsettiğin kişi en başından beri o muydu?!”

Luhan el çırpmasını bitirip arkadaşının dediği şey ile  kırılmış bir yüz ifadesi takındı.

“Ne yani, en son ben mi öğrendim?”

Kollarını birleştirerek dudağını büzüp yanaklarını şişirdi Luhan. Bu tatlı haline pek takılmamıştı.

“Anlatmayı düşünüyor musunuz yoksa kaba kuvvet mi uygulamam gerek?”

...

Kyungsoo yatağına uzanıp boş boş bakınırken telefonunun zil sesi ile hiç bakmadan açarak kulağına dayadı.

‘Küçük efendi? Orada mısınız?’

Bıkkınlıkla nefes verdiğinde karşı taraftaki adamın onun orada olduğunu anlamıştı.

‘Babanızın emri ile yurt dışında eğitim almaya başlayacaksınız. Toplanmaya başlasanız iyi olur.’

Duydukları ile oturur pozisyona gelip sesini yükseltti. Buradan, ondan ayrılmak mı?

“Ne saçmalıyorsun sen? Sence onun dediği ile kabul edeceğimi mi sandın?”

Karşıdaki adama ne kadar bağırırsa bağırsın hiçbir şekilde bir sonuca varamayacağını biliyordu. Telefonu direk kapatıp bir yere fırlattı.

Hiçbir şekilde buradan gidemezdi. İmkanı yoktu.

Kapının açılma sesini duyduğu an uyuyormuş gibi yaparak yatmaya başladı.

Jongin sessizce odaya girdiğinde Kyungsoo'yu uyur halde görünce içi rahatlayarak yukarı çıkmaya karar verdi. Tabi... Eğer Kyungsoo cidden uyuyor olsaydı.

“Jongin.”

Net bir sesle konuşan çocuğa korkar bir sesle “Hı?” diyerek baktı.

“Yarın akşam benimle bir yere gelir misin?.”

Kalbinin ritmi artarken yutkunup kafa sallayabilmişti sadece Jongin. Elleri soğumaya ve yüzü ona ters olarak yanmaya başlamıştı.

“Pekala, iyi geceler.”

Sırtını döndüğünde kendine gelmesi birkaç dakikasını almıştı. Kafasında dolanan ‘Bir şey mi söyleyecek? Neden beni bir yere götürecek?’ sorularıyla yüz üstü yatağa yattı.

Kafasını sağa çevirdiğinde yine de garip hissediyordu. Yüz ifadesi üzgün gibiydi. Ve bu güne kadar Kyungsoo'yu hiç öyle görmemişti.

Tabi üzerine doğru yığıldığı zaman hariç.

...

Luhan, Jongin'in tüm dolabını talan ederken Junmyeon sadece arkada telefonu ile uğraşıyordu. Sehun ise... Bilekliği eline almış döndürüp duruyordu.

Jongin, dolabındaki tüm kıyafetleri bir yana fırlatıp ‘Düzgün bir kıyafet’ arayan arkadaşının kolundan tutup uzaklaştırmaya çalıştı.

“Alt tarafı beni bir yere götürecek! Özenli hazırlanmama gerek yok!”

Luhan elindeki inci beyazı dar gömleği Jongin'in karnına doğru ittirdiğinde acı ile tısladı.

“O adam ne kadar zengin bir aileden geliyor biliyor musun? Kim bilir seni nereye götürecek ve sen diyorsun ki NORMAL ŞEYLER GİYSEM DE OLUR!”

Yüzü kararan arkadaşından birkaç metre uzaklaştı Jongin.

“Seni takım elbise ve tuvaletlerle gelen kişilerin arasına kırmızı diz üstü şortun, koyu gri kendinden iki beden büyük tişört ve parmak arası ile mi göndereyim?!”

“Hiç yapmadığın şey değil sonuçta, Luhan.”

Junmyeon gözlerini telefondan ayırmadan konuştuğunda Luhan'ın ona attığı öldürücü bakışlardan kaçmış oldu. O sırada Jongin kafasına bir deri pantolon yemişti.

“Bunları ve bu ayakkabıları giy. Ayrıca şu ince zinciri takmayı unutma!”

Saate doğru bakış attığında Junmyeon'un koluna girmek için hareketlendi.

“Biz gidiyoruz, sana iyi şanslar!”

İkisi hızlıca giderken, hiç konuşmamış olan Sehun, Jongin'in yanına gelerek bilekliği ona uzattı.

“Sanırım bunu başka birine vermelisin.”

Elini tutup avucunun içine bilekliği sıkıştırdığında Jongin ona bakmaya devam ediyordu.

“Mesela... Hoşlandığın birine.”

Ona son bir gülümseme sunduktan sonra yanından gitti. Avucundaki bilekliğe bir süre baktı.

Last Note: Fazla hızlı bir geçiş bölümü oldu ama genelde final yapmakta berbatımdır o yüzden pek takmamak gerek.

Bir haftaya yakındır atamadım çünkü okulların tekrar açılmasıyla lisenin ne kadar zor bir eğitim dönemi olduğunu anladım.

Kitabı 20. bölümde bitireceğim. Ayrıca taslaklarda yeni bir SeKai kitabım var. Burası bitince onu atacağım.

Ve tekrar texting olarak bir EunHae kitabını bitirmeye uğraşıyorum taslaklarda. Onu bitirdiğim zaman atacağım.

Hadi kendinize iyi bakın🙋🏻‍♀️

to the beautiful you dokai ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin