Uhh... what?

724 42 29
                                    

Kapıyı açıp içeri girdiğinde rengarenk demir dolaplara göz gezdirdi. Heyecanla artık kendine ait olan dolaba gitti ve yeni anahtarı ile açtı.

İçerisinde yeni forması, spor kıyafetleri ve kimlik kartlığı vardı. Sevinçle formasını çıkardı ve yüzündeki minik tebessümle üzerini değiştirmeye başladı.

Bavulunu şimdilik dolabına koydu ve sırt çantasını geri takarak dolabını kitledi.

•••

Sınıfına doğru giderken birkaç erkek tarafından az kalsın ezilecekti. Tek bir dileği vardı, çabucak sınıfını bulmaktı.

'2-1'

Sınıfının tabelasını bulunca derin bir nefes aldı, ve kapıyı açtı.

Sınıf küçük ve biraz kalabalıktı. Ayrıca büyük bir kargaşa vardı.

Birkaç öğrenci birbirlerin kovalarken, birkaçı toplanmış sohbet ediyorlardı.

Sınıftaki yüksek sesi dindirmeye çalışarak konuşmaya çalıştı.

"M-Merhaba! Ben Kim Jongin."

Sınıf bir iki saniyelik ilgi göstermeden sonra, hemen yaptıkları işe devam ettiler.

"Umarım bu sene iyi geçiniriz!"

Yine kimse takmayınca biraz küçük düşerek oturabilecek bir yer aradı. Sivri çeneli bir çocuk, arandığını fark ettiğinde hemen atıldı.

"Burası boş, oturabilirsin."

Hemen eğilerek kısık sesle "Teşekkürler." diyerek onun yan sırasına oturdu.

Jongin'in sırasının arkasında stresle dudaklarına nemlendirici süren kişi pek de ondan memnun olmamış gibi duruyordu.

"Hıh, benden daha güzel bile değil!"

Sınıfın kapısı tekrar açıldığında içeri Kyungsoo girdiğinde, Jongin utançtan nereye döneceğini bilemedi. Çünkü onu ayıcıklı donu ile görmüştü!

Kyungsoo pek onu takmışa benzemiyordu, kendi sırasına yani Jongin'in direk arka sırasına geçti.

Umuyordu ki utançtan ölmeden dersler bitebilirdi.

"Selam gençler, bugün birlikte-..!"

Ve sınıfa giren Bayan Park, yerde muz kabuğu yüzünden yeri boylamak zorunda kalmıştı.

•••

Yemek vakti gelmişti. Jongin, elindeki kartlığını sıkı sıkı tutarken yemek sırasına girmeye uğraşıyordu.

Herkes elindeki kartla mekanizmaya basarak tek tek ilerliyordu. Sıra kendisine geldiğinde, yüzünde fazlasıyla etkilenmiş bir ifade vardı.

Açık büfeden birkaç tabak yemek aldıktan sonra boş bir masaya oturdu. Kibarca yemeğini yerken, diğer herkesin kaba ve hızlı yemelerini gördüğünde kendini teşviklendirmeye çalışsa da o şekilde yiyemiyordu.

Birden masasına oturan kişiye döndü. Ona yardımcı olan sivri çeneli çocuktu bu.

"Selam, oturabilir miyim?"

Hızlıca kafasını salladı ve yemeğinden bir lokma daha aldı.

"Ben Sehun. Sen..?"

"Jongin. Kim Jongin."

Sehun, gülümseyerek kafasını salladı ve yemeği ile oynarken konuşmaya devam etti.

"Pek konuşmayı seviyor gibi durmuyorsun."

Jongin buruk bir gülümseme takınırken tam konuşmaya hazırlanıyordu ki, Sehun bir hata yaptığını düşünerek ona izin vermedi.

"Lütfen yanlış anlama! Sadece seninle daha fazla konuşmak istiyorum. Arkadaş olabiliriz, değil mi?"

Daha rahatlamış bir gülümseme ile Sehun'un konuşmasını böldü.

"Yok, sıkıntı değil. Normalde insanlar pek benimle arkadaş olmak ya da konuşmak istemez. O yüzden şaşırdım biraz."

Sehun'da da aynı gülümseme belirdiğinde muhabbetleri masalardan herkes gidene kadar sürdü.

•••

Dersin bitiş zili çaldığında, herkes hareketlenmiş ve birçok kişi çıkmaya başlamıştı bile.

Sehun çantasını topladığı gibi Jongin'e döndü ve yemek arasından beri aklını kurcalayıp duran soruyu sordu.

“Jongin... Akşama buluşmaya ne dersin?”

Jongin biraz şaşırmış şekilde ona baktı. Ama çabucak toparlayarak kafasını salladı.

Yüzünde saf bir gülümseme oluşan Sehun, ayağa kalktı ve arkadaşının omuzuna bir iki kez vurdu.

“Hadi hazırlandıysan gidelim.”

Tam sınıfın koridorundan uzaklaşacaklardı ki Jongin hatırladığı şey ile durdu.

“Bavulum giyinme odasında. Onu alıp yerleştirmem gerekiyor. Akşama görüşürüz.”

Kısa bir el sallamadan sonra Jongin uzaklaştı. O sırada kafası karışık bir Sehun'u arkasında bıraktı.

“Neden onunla gitmek istedim ki şimdi?”

O düşünürken ve bir yandan kalbini tutarken arkadan başka bir bağırma geldi.

“Luhan! Şu nemlendiricini bırak ve yanımıza gel artık? Ayrıca başkalarını izlemeyi bırak!”

...

Dolabını hızlıca açtıktan sonra bavulunu çıkardı ve aynı hızla kapattı. Bavuluna tekrar yüklenmek pek istemese de yapmak zorundaydı.

“Sehun'dan yardım mi isteseydim acaba?”

Bavuluna bakarak ilerlerken birden birine çarptı. Ama çarptığı kişiye bakmak için kafasını fazlasıyla yukarı kaldırması gerekmişti.

“Hey, kız tipli! Kime çarptığını sanıyorsun?!”

Yapılı çocuktan kaçmak için biraz geriledi. Ona kız dediğini bile unutmuştu. Yanından geçip gitmeye çalışıyordu ki yanındaki başka bir çocuk diğer çocuğu gaza getirmek için konuştu.

“Hadi ama Daesung. Şu çocuğu salacak mısın yani?”

Ne olduğunu çözemeden Daesung olduğunu öğrendiği çocuk onu boynundan tutarak dolaplara doğru fırlattı. Hiçbir şey yapamıyordu çünkü sırtı çok acıyordu.

Tam kendine geldiği an başka bir çocuğun ‘Kavga var!’ diye çığlık atmasıyla etraf iyice kalabalıklaşmıştı.

‘Neye bulaştım ben böyle?’

Ve karnına bir tekme yemişti bile.

to the beautiful you dokai ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin