40. Bölüm

1.5K 65 77
                                    

Yazarın ağzından

Kadın korku içinde sevdiği adama bakıyordu. Korkuyordu. Onun bırakıp gitmesinden, sevgisinden şüphe etmesinden korkuyordu. Aklına seneler önce okuduğu kitap gelmişti. Stefan Zweig'ın Korku kitabına o zamanlar anlam verememişti ama şimdi Irene'nın yaşadığı korkuyu yaşıyordu.( Irene Stefan Zweig'ın Korku adlı kitabındaki kadın karakter. Kitabı yeni bitirdim ve harika olduğunu söyleyebilirim. Okumanızı tavsiye ederim.)

Kocasının aklından ne geçtiğini tahmin edemiyordu zira onu ilk defa bu kadar sinirli görüyordu. Gaziantep tabelasını gördüğünde gün yeni ayıyordu. Ama onun için gün daha aymamıştı.

Adam sinirle uyanmış olan karısına bakıp hemen yola bakmaya devam etti. Yalan söylediği ve onu kandırdığı için karısına o kadar sinirliydi ki. Onun bir suçunun olmadığını biliyordu ama ondan sakladığı için karısına ne kadar kızsa azdı. Hazmedemiyordu. Abisinin karısını sevdiği gerçeği aklına geldikçe sinirini kime kusacağını bilemiyordu.

Şans eseri abisinin telefon konuşmasını dinlemiş ve azda olsa bir şeyler öğrenmişti. Yine de böyle bir şeyi abisine konduramadığı için peşin hüküm vermemiş araştırma yapmıştı. Doğruydu! Abisi olacak o adi karısına senelerce aşıktı. Sinirle gaza bastı ve hemen Gaziantep'teki evlerine ulaştılar.

Usulca arabadan inen kadın ayaklarının uyuştuğunu yeni fark ediyordu. Her yeri ağrıyordu ve sabah ayazı üşümesine sebep oluyordu. Titreyen karısını gören adam ona ceketini vermek istesede gururu buna izin vermedi ve karısının kolundan sertçe tutup onu bahçeye soktu.

Bahçedeki bahçıvan onları görünce selam verdi ve hemen evin kapısını açtı. Bahçe büyüktü. İçinde çeşit çeşit çiçekler vardı. Çimenlerin üzerinde çiğ vardı. Bugün Gaziantep ayrı bir soğuktu.
"Kusura bakmayın efendim geleceğinizi bilmiyorduk. Ben hemen şömineyi yakarım."
"Gerek yok Erdal Abi. Biz hallederiz."

Evden çıkan bahçıvandan sonra ev sessizleşmişti. Kadın ne yapacağını şaşırmış vaziyette kocasına bakıyordu. Derin bir nefes alan adam ona bakan karısına baktı. Lanet olsun! Bu kadar güzel olmak zorunda mıydı? O ona böyle baktıkça sinirlenemiyordu. Sımsıkı sarılmak geçiyordu içinden ama yaptıkları aklına geldikçe kendini tutuyordu.

"Üst kata çık ve mümkünse inme. Seni görmek istemiyorum."
"Akın. Bunu bana yapma. Beni sensizlikle sınama. Bağır, çağır kus öfkeni ama bana mesafeli davranma."
"Böylesi daha iyi. Seni affetmemi mi bekliyorsun? Cidden mi? Bu o kadar kolay mı! Çık yukarı!"

Başı dönen kadın umursamadı ve merdivenlere doğru yöneldi. Hâlâ başı dönüyordu. Gözü kararan kadın ne olduğunu bilmeden yere düştü ve merdivenlerden yuvarlanmaya başladı.

Sesleri duyan adam dehşetle arkasına döndü ve yerde baygın bir şekilde yatan karısına gördü. Sanki kalbine binlerce hançer saplanmıştı. Koşarak karısının yanına geldi ve karısının yüzüne düşen saçlarını geriye attı.

"Elvan?"

Korkuyordu. Ona bir şey olacak diye ödü kopuyordu. Eğer ona bir şey olursa dayanamazdı. Bir an kalbinin sıkıştığını hissetti. Cebindeki telefonu telaşla çıkardı ve 112'yi aradı.

"Karım, merdivenlerden düştü. Şu an baygın hemen ***'a gelin çabuk olun lütfen."

O an aklına onu hastaneye götürebileceği gelmişti. Neden ambulansı çağırdım ki, diye düşündü ve kendine kızdı. Ya ambulans gelene kadar karısına bir şey olursa? Bu kötü düşünceleri kafasından attı.

Krizantem(Wattys 2019)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin