27.BÖLÜM

1.7K 53 25
                                    

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler…
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi..

              (Necip Fazıl Kısakürek)

"Abi. O. İyi. Olacak mı? Elvan."
Her kelimenin ardından ağlayan Akın'ı ilk defa böyle görüyordum.
"Nabzı düşük. Tansiyonu düşmüş. Muhtemelen besinsizlikten bayılmış."
Ya da bensizlikten. Bu olanların suçlusu olmaktan usanmıştım artık. Düşen bardağın bile sorumlusu bendim. Cihan, yerde öylece baygın halde duruyordu. Eserime baktım ve neredeyse ağlayacaktım. Koskoca adam benim yüzümden ne hallere gelmişti.

Onu sevmemem benim suçum değildi, bunu bilmiyordum. Ama yine de onu öyle görmek, en taş kalplisini bile yumuşatırdı.
Hastane kapısından sedyeyle girer girmez bizi Doktor Serdar karşıladı.
"Tansiyonu düşük. Aç karna içki içtiği için bayılmış olabilir."
"Siz dışarda kalın Elvan."

Pınar Hanım yine rahat durmamış, yok Sedef yemek yapmayı bilmediği için oğluşu bu hallere gelmiş de yok ne yapacakmışta. Ben konuşmasını bilirdim de, neyse.
Akın bize içecek bir şeyler almaya gitmişti. Onu beklerken bende duvara yaslanmış olanları düşünüyordum. Ben bu hale nasıl geldim? Yarın evleneceğim adamın abisi, benim yüzümden içeride yatıyor. Kendimden utanıyordum.
Biraz daha düşünürsem deli olacaktım. Göğsümde birleştirdiğim kollarımı serbest bırakır bırakmaz, yanımıza Serdar gelmişti.
"Durumu iyi. Elvan'ın da dediği gibi çok alkol aldığı için bünyesi kaldıramamış. Dikkatli beslenmesi gerekiyor. Serumu bitince taburcu olabilirsiniz."
"Çok teşekkür ederiz Serdar."
"Ne demek Elvan, bu benim görevim. Bu arada yarın evleniyormuşsun tebrik ederim. Yarın mutlaka geleceğim. "

Elini uzatan Serdar'a nezaketen karşılık verdim. O gider gitmez Akın yanıma gelmiş ve beni kendine çekmişti.
"Kimdi o adam? "
"Hastaneden arkadaşım. Böyle davranma lütfen, sevmiyorum."
"Seni kıskanmam en doğal hakkım."
"Ben sevmiyorum ama hayatım."
"Bunu bir gün hatırlatırım Elvan Hanım."
"Hatırlat sevgilim."
Yanağımdan öpen Akın'a kızdım. Ailesi buradayken beni öpmesinden hoşlanmıyordum. Beni takmadı ve üst üste öptü yanaklarımdan. Bizi izleyen Ceren'i görünce bu öpüşe karşılık verdim ve Akın'ın yanağından öptüm.
"Birileri kıskanmış galiba."
"Akın!"
"Ama beni kıskanma sevgilim, hoşlanmıyorum."
Akın'ın koluna vurdum ve bana sarılmasına izin verdim.
"Yaa nasıl oluyormuş Elvan Hanım?"
Ona şirince gülümsedim ve kedi gibi sokuldum ona. Pınar Hanım'ın sahte öksürüğü bizi birbirimizden ayırmıştı. Yine ağzı durmadı ve oğlu içeride yatarken böyle davranmamıza kızdı. Bir bakıma haklıydı aslında.

Odaya girerken kendimi hâlâ suçlu hissediyordum. Bu vicdanım hiç rahat durmayacaktı. Cihan hemşireye kızıyor ve serumu çıkarmasını söylüyordu.
"Sıkıldım çıkar şunu artık!"
"Efendim serum bitmeden çıkaramam. Lütfen zorluk çıkarmayın."
Bizim gekdiğimizi fark eden Cihan önce bir süre bana bakmış sonra gözlerini belerttikten sonra of çekmişti.
Hemşirenin yanına gittim ve bana bırakmasını söyledim. Seruma gerekli iğneleri yapmam gerektiğini söyledim ve hepsini çıkardım odadan.
"Neden kendine eziyet ediyorsun?"   "..."
"Anlaşıldı konuşmayacaksın. Kolunu uzat tansiyonuna bakayım."

Uzattığı koluna baktım ve tansiyon aletini sardım. Bana baktığını hissediyordum.
"Tansiyonun düşük ama eskisi gibi değil."
Aleti kolundan çıkartırken beni kendine çekti.
Şu an onun üzerindeydim. Saçlarım yüzüne değiyordu.
"Ne yapıyorsun? "
"Özledim."
O kadar içten söylemişti ki, hangi kız olsa mutlu olurdu. Yarın evlenecek olan ben hariç.
"Bırak."
"Ölüyorum."
"Öyle söyleme. Hiç kimse senden değerli değil, ben bile. Sen çok güzel bir adamsın. Seni seven bir karın var. Bir ay sonra doğacak bir bebeğin var. Yapma, hayat devam ediyor. Seni sevmeyen bir kadın için kendini üzme."
"Bak ben ergen değilim. Gelip geçecek bir heves değil benimkisi. Sen bunu anlamayacak kadar körsün. Bana acıma tamam mı, acıma!!?"
Kolumu sıkan Cihan, canımı acıttığının farkında değildi.
Beni sarsmaya devam ediyor ve sürekli acıma bana diyordu.
"Yeter! Canım acıyor."
Kolumu serbest bıraktı ve kıpkırmızı olan koluma baktı.
"Özür dilerim. Aptal adamın tekiyim. Lanet olsun!"

Koluma masaj yapmasına izin vermedim. Çantamda ki kremi çıkarıp sürdüm. Hâlâ kırmızıydı ama eskisi kadar kötü durmuyordu. Ayağa kalkan Cihan'a kızdım.
"Kalkma, bak şimdi serumuna iğne vurucağım biter bitmez taburcu oluyorsun zaten."
"Kimse gelmesin o zaman odaya. Sadece sen kal. "
Derin bir nefes aldım ve tamam dedim. Uyku ilacı versem iyi olur mu acaba, diye düşündüm. Aç karna ona bu eziyeti yapamazdım.
"Sana yemek getireceğim, izin istemiyorum yiyeceksin."
"Of Elvan, aç değilim."
"İtiraz yok."
"Sen yedir o zaman."
"Yiyeceksen yediririm."
Kafasını sallar sallamaz çıktım odadan.

Çıkar çıkmaz bütün aile gözünü bana dikmişti.
"Ona yemek getireceğim zor ikna ettim."
Bana gülümseyen Akın,"İyi ki  varsın. Sana minnettarım." dedi. Sen böyle davranırsan benim vicdanım hiç susmaz ki.
Kantine inip çorba aldım. Elimde ki tepsiyle yine odaya sadece ben girdim. Cihan sıkılmış bir vaziyette beni bekliyordu. Gelir gelmez gülümsedi bana. Yatakta oturur vaziyette tepsiyi elimden aldı.
Hadi der gibi baktı bana. Sıcak çorbaya elime aldığım kaşığı daldırdım. Ağzını açtı ve uzattığım çorbadan içti. Bana bakarak içti bütün çorbayı. Ilaçlarını da içirdikten sonra yatırdım Cihan'ı. Üzerini örterken bana bakmayı ihmal etmiyordu. Yine beni kendine çekti ve "Evlenme." dedi. Kolumu kurtarmaya çalıştım ama beni bırakmıyordu. Şimdi biri gelirse mahvolurdum.
"Cihan, bırak beni biri gelecek."
"Debelenmeyi kes. Çok özledim seni Elvan. Son kez öpeyim bari seni."
En sonunda kurtuldum ondan ve sert bir tokat attım.
"Sen hayatımda gördüğüm en utanmaz adamsın." dedim. Serumu kolundan çekti ve bana doğru geldi.
"Yeter artık lan!" dedi ve dudaklarıma yapıştı. Onu ittim ama geç kalmıştım çünkü kapı çoktan açılmış ve içeriye Sedef'in annesi gelmişti.

BÖLÜM SONU!!!
Düğün var, düğün!

SONRAKİ BÖLÜM DE ELVAN VE AKIN EVLENİYOR!!!

Sonunda kavuşturacağım onları...

Bana kızmayın lütfen 😂

Hemen evlendirsem olmaz dı dimi?

Yavaş yavaş hikayeye giriş yapıyorum. Bu daha başlangıçtı. Buraya kadar heyecanlandıysanız hepsini unutun. Daha hikayem başlamadı. Sırlar bir bir ortaya dökülecek. Bakalım en çok kim üzülecek.
Sabırsızlıkla bekleyin. Hoşçakalın. Kendinize iyi bakın. ❤❤❤

Krizantem(Wattys 2019)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin