"Resim dersi almak istediğimden kesinlikle eminim," dedim anneme yalvaran gözlerle bakarak. "Lütfen babamla konuş, bunu ancak sen başarabilirsin, anne. Lütfen."Yaklaşık bir saattir bıkıp usanmadan tekrarladığım cümleler sonunda pes etmişti sevgili anneciğim, iki yana, güçsüzce sallanmaya bıraktığı kolları ve çaresiz yüz ifadesi bunu ifade ediyordu. "Pekala, Carmen." dedi derin bir iç çektikten sonra. "Babanla bu konu hakkında konuşacağım."
Mutlulukla sıçramamak için kendimi zor tuttum, sonunda hayalime kavuşabilecektim! Sonunda en sevdiğim aktivite konusunda doğru dürüst bir eğitim alabilecektim!
Çizim, yaklaşık yedi yıldır hayatımın merkezindeydi. Bulduğum her kağıda bir şeyler karalamak için yanıp tutuştuğumdan, onlarca defteri figürler ve objelerle doldurduğumdan dolayı yakınan ebeveynlerimi; dünyanın en iyi ressamlarından biri olacağıma, ancak öncelikle doğru dürüst bir eğitim almam gerektiğine yaklaşık bir yıldır ikna etmeye çalışıyordum.
Ve... hey! Sanırım bu sefer başarmıştım.
Heyecanla birkaç gün önce aldığım ve şimdiden yarıladığım küçük defteri kaptım, saatler öncesinde aynaya bakarak oluşturduğum kendi portremin son rötuşlarıyla uğraşmaya başladım.
On dokuz yaşında, liseyi yeni bitirmiş ve güzel sanatlar akademisine başvurmak için yeterli özgüvene sahip olmayan, en iyi çizimlerimi dahi hiçbir zaman yeterince beğenmeyen ben, Carmen Ramirez, eğer dünya üzerinde sevdiğim ve başarılı olabileceğimi düşündüğüm bu tek işte de profesyonel olamayacaksam, büyük ihtimalle intihar edecek ve zavallı yaşamıma noktayı koyacaktım.
Kendi kendime acırcasına tebessüm edip kıvırcık saçlarımı omuzlarımdan geriye ittim, sonunda kendi portremi çizmeyi bitirmiştim. Eh, fena görünmüyordu. Kağıdın sağ alt köşesine baştan savma bir şekilde imzamı atıp defteri kapattım ve yatağın üzerine bırakıp ayaklandım.
Ses çıkarmamak için parmak uçlarımda yürüdüm, kapıyı araladım ve annemle babamın sesini merdiven sahanlığından duymaya çalıştım. Sadece kısık sesli mırıltılar duyabiliyordum, onlardan da bir şey anlamak mümkün değildi. Biraz daha ve biraz daha yaklaştım korkuluğa, iyice kulak kabarttım ve sonunda, babamın ağzından tek bir cümle duymayı başardım, aslında bir addı bu, sanat aşığı herkesin tanıdığı bir ad.
Gustav Walter.
Kendisi, Viyana'nın en ünlü ressamıydı. Aslında eskiden Viyana'nın en ünlü ressamıydı demek daha doğru olacaktır, çünkü kendisi artık dünya çapında tanınan, parmakla gösterilen sayılı sanatçıdan biri haline gelmişti.
Asla sürreal çalışmaması, binaları veya cansız varlıkları resmetmeyi insanları resmetmeye tercih edişi ve renklerde yakaladığı ahenkle tablolarında göz dolduruşu onun en belirgin özellikleriydi. Tamamen kendine özgü bir tarzı vardı, bağımsız ve asiydi.
Tıpkı benim gibi, kendi kendine öğrenmişti.
Ama beni endişelendiren bir nokta vardı bu adamla alakalı. Onunla tanışan insanların tereddüt dahi etmeden onayladığı büyük bir gerçek.
Gustav Walter, yaşayan en yetenekli, en yakışıklı ve aynı zamanda en karizmatik ressam olabilirdi. Peşinde koşan binlerce güzel kıza, büyük bir şöhrete, bol bol paraya, deniz kıyısında güzel evlere sahip biri olabilirdi.
Ama bunların hiçbiri, onun narsist bir pislik olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARTIST (Devam Edilmeyecek)
RomanceGustav Walter, Viyana'nın en yetenekli, en yakışıklı ve aynı zamanda en karizmatik ressamı olabilirdi. Peşinde koşan binlerce kıza, büyük bir şöhrete, bol bol paraya, deniz kıyısında güzel evlere sahip biri olabilirdi. Ama bunların hiçbiri, onun na...