Bibloyu resmetmeyi tamamladığımda, Bay Walter'i çağırdım. Kendi uğraştığı şeyi son kez kontrol edip yanıma adımladığında her zamanki gibi yargılayıcı, uzun bakışlar attı tuvalime. "Söylediğim gibi, daha iyi. Ve gün geçtikçe çok daha iyi olacak, Carmen.""Teşekkürler efendim." Mutlu olmuştum, başımı kaldırıp gözlerine bakarak gülümsediğimde beni uzun bir süre inceledi. "Yanaklarının gamzeli olduğunu fark etmemiştim."
Kızardığımı hissederken başımı salladım. "Yani... küçükler. İnsanlar çoğunlukla fark etmez." Bu, doğruydu. Lucas'ın dahi bilmediğinden emin olduğum bir ayrıntıydı gamzelerim. Annem ve babamın bildiğinden bile şüpheliydim aslında. Gerçekten, göze çarpmayacak kadar küçüklerdi çünkü.
Gustav Walter hafifçe gülümseyerek düşüncelerimi dağıttı ve odağımı ele geçirdi. "İşte sanatçıların normal insanlardan farkı," diye mırıldandı. "Küçük, güzel ayrıntılara her zaman önem veririz."
Güzel ayrıntılar...
Bu iki kelime zihnimde yankılanırken iyice utanıp başımı eğdim ve zemini incelemeye başladım. Çok farklı hissediyordum, kalbimin atış hızı bile değişikti. Hissetmemem gereken şeylerdi bunlar, düşünmemem gereken şeyler. Tanrım, hayır.
Ellerini temizlerken "Eve gidebilirsin," diye fısıldadığını duyunca olduğum yerde kıpırdandım. "Peki, Bay Walter." Ellerimdeki boyalardan kurtulup üstümdeki tulumu düzelterek kapıya doğru yürüdüğümde, birden yanımda belirdiğini fark edip şaşkınlıkla yüzüne baktım. "Benim de çıkmam gerekiyor," diye açıklama yaptı reaksiyonuma gülerek. "Birkaç işim var."
Gülüşünü izlerken başımla onayladım ve beraber atölyeden çıktık. Üzerindeki beyaz tişörtün üstüne kahverengiye yakın, hoş bir trençkot giyip araba anahtarını kontrol etti ve merdivenlere yöneldi, ben de onu takip ettim.
Birlikte evden çıktığımızda, şaşkınlıkla kaldırımda oturan Lucas'ı fark ettim. Önce bana, sonra yanımda bir heykel misali duran Walter'e baktı ve kaşları kademeli olarak çatıldı. "Carmen, ben de seni bekliyordum," dedi haddinden yüksek bir sesle, Bay Walter durmuş onu süzerken. Öğretmenimin bakışları bir anda sertleşmiş miydi, yoksa bana mı öyle gelmişti? Ben daha buna karar veremeden kalkıp yanıma yaklaşan Lucas'la konuşmak istemediğimden "İyi akşamlar, Bay Walter," diye mırıldanıp hızlı adımlarla durağa doğru yürümeye başladım.
Telefonumla kulaklıklarımı çıkartırken "Carmen, bekle!" diye seslenen Lucas'ı tam arkamda duymamla biraz daha hızlandım, ama bir anda kolumu yakalayıp beni durdurdu. "Lütfen dinle, buraya kadar senden özür dilemek için geldim. Biliyorum, çocukluk ettim. Ama seni seviyorum, Carmen, seni kaybedemem. Burnu havada bir adam yüzünden ilişkimiz bozulsun istemiyorum."
Derin bir nefes alıp ona döndüğümde, hâlâ kızgındım. "Dün söylediğin şeylerin ve az önce kaşlarını çatmanın sebebi aynı, Lucas. Özür dilemek için gelmişsin ama değişememişsin. Bu yüzden, hoşça kal. Yeterince büyüdüğünde tekrar dene."
Tek elini gergince ensesine attı. "Yani... sizin birlikte evden çıktığınızı görünce biraz kıskanmış olabilirim," diye mırıldandı ve ben gözlerimi devirip yoluma devam etmek istediğimde kolumu yeniden sertçe çekip beni durdurmaya çalıştı. Parmakları çok sıkıydı, öfkeyle "Lucas, canımı yakıyorsun!" diye tısladığım anda, yerde uzun bir gölgenin belirmesi bir olmuştu. Gölgenin sahibinin güven veren, sıcak eli Lucas'ınkini hızla bükerek kolumdan uzaklaştırdıktan sonra beni nazikçe geriye çekti.
Ne olduğunu anlayamamıştım, her şey çok hızlı gelişmişti. Aniden olup bitivermişti, sanki bir rüya ya da anı gibi.
Dudaklarım aralanmışken yavaşça sağa döndüğümde, Gustav Walter'in yanımda durduğunda fark ettim, bedeni kasılmış, gözleri düşmanca bir bakışla kısılmıştı; oldukça şaşkın duran Lucas içindi bu, bir kurdunki kadar ölümcül bakışlar. Kemikli, yakışıklı yüzünden anladığım kadarıyla, öfkeliydi.
Ben ona bakarken saniyeler sonra sıktığı dudaklarını araladı. "Bu genç adam seni rahatsız mı ediyor, Carmen?" diye sordu dönmeye tenezzül etmeden. Kekeledim. "H-hayır, yani... tam olarak sayılmaz, Bay Walter..."
Lucas ise geçirdiği şoktan kurtulup kendine gelmeyi becermişti, bir hindi gibi göğsünü gererek, gereğinden cesur bir şekilde gözlerini Walter'inkilere dikti. "O benim sevgilim. Aramızdaki bir sorunu çözmeye çalışıyoruz, kısacası sizi hiç ilgilendirmez, bayım."
Walter başını geriye atıp yapmacık bir şekilde güldü ve aniden ciddileşti. "Sevgilin ya da değil, eğer konuşmak istemiyorsa zorlamayacaksın, uslu uslu evine döneceksin. Yoksa..."
"Yoksa ne?" diye parladı Lucas. "Onun neyisiniz de böyle korumacı davranabiliyorsunuz?"
Walter'in gözleri iyice kısıldı, şu anda karşısındaki kişi olmayı asla istemezdim. "Eğer sokaktan öylesine geçiyor olsaydım ve Carmen'i tanımasaydım bile böyle bir olaya müdahale ederdim. Sen, her kimsen..." Durup gergin bakışlarım eşliğinde ileriye doğru bir adım attı ve işaret parmağını Lucas'ın göğsüne bastırdı. Tam araya girmek için yaklaşıyordum ki, beni kısa ama öfkeli bir bakışla durdurup "Eğer Carmen'i tekrar rahatsız etmeye kalkarsan, yüzündeki tüm uzuvların yerini değiştirmek zorunda kalırım. Şimdi topukla." diye tısladı. Yüz ifadesi, gergin, hareketli çene hattı ve vahşi bakışları gerçekten korkutucu bir kombo oluşturuyordu.
Sonra, elini geri çekti, sakinleşmek istermiş gibi derin bir nefes aldı, bana döndü ve grilerinin oldukça koyulaşmış olduğunu, neredeyse erimiş kurşun rengine yaklaştığını fark edip yutkundum. Az önceki sesiyle alakası olmayan, yumuşak bir tonda "Eğer tekrar canını yakmaya kalkışırsa bana haber ver." dedikten sonra son kez, tehdit edercesine Lucas'a baktı ve ellerini trençkotunun ceplerine yerleştirip hızlı adımlarla ters yöne doğru ilerledi.
Artık ona karşı duygularımı iyice sorgulamaya başlamış olduğum, gözüme garip bir şekilde itici görünen erkek arkadaşım, açık kalmış ağzıyla öğretmenimin arkasından bakarken, yüzümde küçük bir tebessüm oluştuğunu fark ettim ve çantamı düzeltip yürümeye devam ettim.
Gustav Walter, çok farklı bir adamdı. Her saniye ondan daha fazla etkilenmekten kendimi alıkoyamıyordum. Bu kötüydü, gerçekten kötüydü ama duramıyordum. İçimde bir yer, onu daha fazla, daha iyi tanımak için bana yalvarıyordu. Ve ben korkuyordum, bu ne sağlıklı ne de doğruydu çünkü.
Sonunda zarar görecek olan sadece bendim.
Ama, zihnimin derinliklerindeki o yer fazla kuvvetliydi, beynimi tamamen ele geçirmeye çalışıyordu. "Ne kaybedersin, Carmen?" diye sordu, "Ona tamamen kapılsan ne olur? Neden bu kadar korkuyorsun ki aşık olmaktan?"
Gözlerimi kapatıp açtım ancak bir işe yaramadı, artık düşüncelerimle dahi savaş halindeydim.
"Aşk, sanatı besler, Carmen." diye devam etti içimdeki aptal. "Özellikle de karşılıksızsa."
"Ne aşkı?!" diye bağırmak istedim, "Adamı daha üç gündür tanıyorum!" Sonra, aklıma yıldırım aşkının muhteşem tanımı geldi.
İlk bakışta etkileşim. İlk bakışta çarpılmak. Gözler birbirine değdiği an kilitlenip kalmak. Büyük bir nabız artışı, kalbin aradığını bulmasının etkisiyle, mutlulukla çırpınmaya başlaması. Nefesin kesilmesi, gözbebeklerinin büyüyüşü.
O kutsal an.
Ben, onu ilk gördüğümde böyle şeyler yaşamış mıydım ki?
Tanrı aşkına, ne saçmalıyorum ben?!
Hatırlamaya çalışmadım, bu aptalca düşünceleri de alnıma vurarak hızla kafamdan sildim. Sadece etkilenme, en fazla hoşlanma olan bu duyguların bir üst seviyeye ulaşmasına asla izin vermeyecektim. Zaten başımda yeteri kadar sorun vardı.
Kulaklıklarımı takıp durağa yürümeye devam ettim, dinlediğim şarkıların bana artık sürekli birini anımsatmaya başlamasına sinirlenerek.
Ve yalnızca otobüse bindiğimde fark ettim;
Lucas, arkamdan gelmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARTIST (Devam Edilmeyecek)
RomanceGustav Walter, Viyana'nın en yetenekli, en yakışıklı ve aynı zamanda en karizmatik ressamı olabilirdi. Peşinde koşan binlerce kıza, büyük bir şöhrete, bol bol paraya, deniz kıyısında güzel evlere sahip biri olabilirdi. Ama bunların hiçbiri, onun na...