Elime bıraktığı defterime bakakalmıştım, gerçekten de beni kabul etme nedeni bu aptal çizimlerle dolu sayfalar mıydı yani? Anlamamış bir şekilde gözlerine baktığımda tek kaşını hafifçe kaldırdı. "Neden bu kadar şaşırdığını sorabilir miyim?""Çünkü... neyse, boş verin." Ne dersem diyeyim mantıklı bir açıklamayla beni alaşağı edeceğini bildiğim için sustum. O ise buna memnun olmuş gibiydi. Cebinden çıkardığı bir kurşun kalemi bana uzattığında alıp defteri açtım. Son çizimim olan otoportremi göremediğimde kaşlarımı çattım ama ben daha bir şey soramadan o konuştu. "Yazmaya başla Carmen. Birinci kural kolay, her zaman belirlenen saatlere uyacaksın. Bunu zaten biliyorsun."
Başımı sallayıp hızlıca not aldım, aklımın bir köşesinde hâlâ resmimin nereye gittiği vardı ama şimdilik umursamamaya çalıştım. "İkinci kural: Çalışmalarımız esnasında sadece gerçekten gerekli olduğunda konuşacaksın. Bu da tamam mı?"
"Tamam efendim."
Ellerini birleştirip bana doğru eğildi. "Üçüncü ve son kural, ancak en zoru: Sana bir soru sorduğumda, iki elin kanda dahi olsa cevap vereceksin."
Neredeyse burun burundaydık, sertçe yutkundum ve hipnotik etkili gri gözlerine bakmaya devam etmeye çalıştım. "N-neden ki?"
Gözlerini dudaklarıma indirdi, sonra hemen, yeniden gözlerime odaklandı. Dudaklarını ıslatıp verdiği cevap oldukça cüretkardı. "Çünkü, ben öyle istiyorum."
Onun geri çekilmeye niyetinin olmadığı belliydi, bu yüzden ben, hayli zorlanarak kendimi ondan biraz uzaklaştırdım. "P-pekala."
Geniş geniş gülümsedi, bu da gözlerinin kısılmasına ve benim büyülenmeme yol açtı. "Anlaştığımıza sevindim." derken ses tonu oldukça resmiydi. Onu, otoriter mesleklerin hepsinde kolayca düşleyebiliyordum.
Rahatlıkla bir devlet başkanı olabilirdi mesela; CEO'luk, mafya elebaşılığı ya da komutanlık da seçenekler arasındaydı. Çok sert ve güçlü bir mizaca sahip olduğu, daha ilk bakışta anlaşılabiliyordu.
Herkesin tanımak isteyeceği, tüm özelliklerini, derinlerde sakladıklarını merak edeceği bir karakterdi o.
Ben ise, özellikle onun sanatçı ruhunun nasıl baskınlaştığını, tuvalin karşısında nasıl bir ruh haline girdiğini bilmek istiyordum.
"Pekala," diye mırıldandı yeni resim öğretmenim ayaklanırken, "öncelikle, fırça tutuşunu tamamen düzeltmeliyiz. Gel buraya."
Başımı salladım ve kalkıp onu takip ettim, çok heyecanlıydım. Benim için hazırladığı şövalenin karşısında durup paletle fırçaları işaret etti. "Hazırlan."
Paleti aldım, üstüne birkaç renkte boya sıktım, en ince fırçayı aldım ve ona baktım. Elinde çok güzel bir vazo tutuyordu, "Başlangıç olarak bunu çizmeni istiyorum." dedikten sonra görebileceğim bir yere yerleştirip kollarını bağladı. "Başla."
Geçen sefer fırçayı nasıl tutmam gerektiğini göstermişti ama hatırladığım söylenemezdi, tereddütle çektiğim çizgiyle onun da iç çekmesi bir oldu. "Dur." İyice yaklaştı ve arkama geçti, sonra sıcaklığı, gücü tanıdık olan güzel eliyle benim titreyen elimi kararlılıkla kavradı. Kokusu aniden burnuma hücum edince gözlerimi kırpıştırdım. Baskındı; erkeksi, ferah ve inanılmaz derecede etkileyici. Parfüm müydü yoksa kendi kokusu mu karar verememiştim. Eğer parfüm değilse, şirketler bu kokunun formülünü satın almak için tüm servetlerini yatırırlardı, bundan yüzde yüz emindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARTIST (Devam Edilmeyecek)
RomanceGustav Walter, Viyana'nın en yetenekli, en yakışıklı ve aynı zamanda en karizmatik ressamı olabilirdi. Peşinde koşan binlerce kıza, büyük bir şöhrete, bol bol paraya, deniz kıyısında güzel evlere sahip biri olabilirdi. Ama bunların hiçbiri, onun na...