Carmen;Korkuyordum.
Artık hissettiğim en büyük duygu öfke değil, korkuydu. Merak da çok fazlaydı, ancak bu defa korkum kesinlikle baskın gelmişti. Çünkü Gustav Walter'in az önce sergilediği hiçbir davranış normal değildi. Gri gözlerindeki çılgınlığı tam anlamıyla okuyabilmiştim omuzlarımı sıkıca kavrayıp bana baktığında.
Sadece dudağım kanamıştı halbuki. Evet, düşündüğümden biraz daha fazla zarar görmüştü fakat yine de bu kadar büyük bir tepkiyi hak edecek bir yara değildi. Ancak o...
O bu durumu sakin karşılamaktan çok, çok uzaktı. Öyle ki gür saçları terden sırılsıklam olmuştu; hareketleriyle alnına dökülen her tutam ucunda bir damla tuzlu su taşıyor, alnını ve elmacık kemiklerini ıslatmak için kemikli yüzünde durdurulamaz bir yolculuğa çıkıyordu. Ve elleri... Çaktırmadan baktığım o güzel, maskülen elleri, direksiyonu kırarcasına sıkmadığı her saniye parkinsona tutulmuş gibi zangır zangır titriyordu.
Bir şeyler yanlıştı. Bir şeyler yanlıştı ve ben bunu iliklerime kadar hissediyordum.
Araba durdu, dakikalar sonra. Konuşmak için ona dönüp dudaklarımı araladığım anda ise boğuk ses tonuyla "Merak etme, birkaç saat içinde Viyana'ya döneceksin." diye mırıldanarak kapıyı açıp kendini dışarı attı; böylece resmen kaçtı benden ve soracağımı sezdiği onlarca sorudan.
Derin bir nefes aldım, başımı koltuğa yasladım ve hâlâ dudağıma yapışık halde olan peçeteyi yavaşça çektim. Bu eylem canımı yaktığında yüzümü buruşturdum, ancak durmadım. Sonunda elimde kalan peçetedeki kanlı kısma dalgınca baktım sonra, bu muydu onu böylesine etkileyen şey? Yalnızca bir miktar kan.
Sonu gelecek gibi görünmeyen sorularıma hiçbir mantıklı cevap bulamayıp omuz silktim, iç çekerek önümdeki aynayı açtım ve kendimi inceledim, asgari miktarda kurumuş kanla kaplanmış çenemi ve boynumu yine peçete yardımıyla temizleyebildiğim kadar temizledim. Rüzgarın dağıttığı ve keçeleştirdiği saçlarımı sabırla ayırıp topladım.
Kendimle bir saniyeden daha fazla süre boyunca göz göze gelmekten ve yaşadığım yıkımı canlı canlı görmekten korkuyordum fakat bunun eninde sonunda gerçekleşeceğini de biliyordum, bu yüzden her şeyi akışına bıraktım. Bakışlarım yukarı çıktıkça önce göz altlarıma bulaşmış olan, çamur gibi görünen rimelle, sonra da kenarları kızarmış ve bu sayede rengi tamamen ortaya çıkmış yeşil irislerimle karşılaştım.
Bu görüntü, şu anda duygusal bir enkazdan ibaret olduğumun canlı kanıtıydı.
Kendime bakmaya daha fazla dayanamayınca aynayı asabice kapattım ve bakışlarımı cama diktim. Otelin önündeki iki erkeğin Gustav ve Paul olduğunu fark ettiğimde ilgim artmıştı, vücut hareketlerinden anladığım kadarıyla Paul inanılmaz derecede endişeliydi, Gustav'a bir şeyler için yalvarıyor gibiydi sanki. Gustav ise başını iki yana salladı ve başparmağıyla benim içinde bulunduğum arabayı, sonra oteli işaret etti.
Merakım iyice kamçılanınca kapıyı hızlıca açıp indim ve onlara doğru yürüdüm. Duyabilecek bir mesafeye ulaştığımda Paul'ün konuştuğunu ayrımsadım. "Sakin ol ve gözlerimin içine bak, Gustav. Bu kadar zamandan sonra kendini tekrar o korkunç odaya kapatıp haftalarca yemeden içmeden yaşamana izin vermeyeceğim, anladın mı beni?!"
Kaşlarım havalandı, ancak birkaç adım sonra taraflarından fark edildim ve konuşmaları zoraki bir biçimde kesilmiş oldu. Sırtı bana dönük olan Gustav öylece durmaya devam ederken Paul son kez onun kollarını sıktı ve benim yanıma yürüdü, gözlerinin dolduğunu gördüğümde yutkundum. "Paul, çok fazla sorum var ve..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARTIST (Devam Edilmeyecek)
RomanceGustav Walter, Viyana'nın en yetenekli, en yakışıklı ve aynı zamanda en karizmatik ressamı olabilirdi. Peşinde koşan binlerce kıza, büyük bir şöhrete, bol bol paraya, deniz kıyısında güzel evlere sahip biri olabilirdi. Ama bunların hiçbiri, onun na...