XIII- Thoughts

1.7K 129 35
                                    


Annemle beraber bavulumu hazırlarken hiç olmadığım kadar pimpirikli davranıyordum. Diş fırçasını koyup koymadığımı dahi tam dört kez kontrol etmiştim ve annem doğal olarak çıldırmıştı. "Carmen, sakinleş! Her şey hazır işte!"

"Elimde değil!" diye karşılık verdim ben de, ellerimi kıvırcıklarımın arasına daldırarak. "Sürekli bir şeyleri unutmuşum gibi geliyor ve bu cidden korkutucu."

"Bebeğim," Yatakta yanıma oturup tek kolunu omuzlarıma doladı. "Sadece bir sergiye gidiyorsun, Kraliçe Elizabeth'le tatil yapmaya değil." Gergince güldüm, ne dersem diyeyim, anneme neden Gustav Walter'le bir sergiye gitmenin beni, Kraliçe Elizabeth'le yapılacak bir tatilden daha fazla heyecanlandıracağını ve elimi ayağımı birbirine dolaştıracağını açıklayamazdım.

Göz ucuyla saate baktığımda yedi kırk dokuz olduğunu görüp aniden ayaklandım, bu ani hareketim de annemin önce korkmasına, sonra gözlerini devirmesine sebep oldu. Bavulumu kapıp aşağı yönelmişken, bana sakinleşmemi söylemeye devam ediyordu.

Babam işe çok erken gittiği için onunla gece vedalaşmıştım, ailemin geri kalanıyla da kapının önünde çabucak vedalaştıktan ve annemin öğütlerinin bir kısmını dinledikten sonra onu kardeşlerimle kalmaya ikna edip cidden ağır olan, babama ait eski bavulu dışarıya kadar resmen arkamdan sürükledim.

Dakikaları, hatta saniyeleri saymakla geçen bir süre sonunda evimizin önünde beliren Mercedes rahat bir nefes almamı sağladı.

Sonra, güneş gözlüklerini takmaktayken, tüm mükemmelliğiyle arabadan inen Walter görüş açıma girdi ve daha yeni yeni rahatça alıp vermeye başladığım nefesi kesti.

Beni gördüğünde, yüzünde parlak bir tebessüm oluşmuştu. "Harika, tam zamanında." diye mırıldanırken yanıma adımlayıp elimdeki bavulu sanki kuş tüyüymüşçesine, rahatlıkla çekip aldı ve arabaya taşıdı, ben de onu takip ettim.

Bagajı açıp bavulu kendininkinin yanına özenle yerleştirdikten sonra bana döndü ve arabaya yaslanıp konuştu. "Merhaba, Carmen."

"Merhaba." Sıcak bir gülümseme eşliğinde karşılık verdiğimde, gri gözleri yüzümde hızlı bir tur attı. "Bugün nasılsın?"

Derin bir nefes aldım. "İyiyim ve aslına bakarsanız... biraz da heyecanlıyım."

Dişlerini göstererek gülümsedi. "Normaldir. Bir şey unutmadıysan gidiyoruz."

Hızla zihnimdeki alınacaklar listesini son kez kontrol ettim ve başımı iki yana salladım. "Hiçbir şeyi unutmadığımdan eminim... yani emin değilim ama umuyorum diyelim. Gidebiliriz." Hâlâ gözle görülebilir derecedeki heyecanıma kısa ama etkili bir gülüş hediye edip ön kapıyı benim için açtı.

Binerken, bir anda gözlerim sebepsizce sokağın başına kaydı ve gördüğüm uzun, ince figürün aşırı derecede tanıdık gelişi bir saniyeliğine duraksamama sebep oldu.

Lucas. Evet, kesinlikle oydu.

Orada durmuş, ellerini ceplerine atmış, bizi izliyordu. Yüz ifadesini göremeyeceğim kadar uzak, duruşundaki mağduriyeti ve haklı çıkma gururunu seçebileceğim kadar yakındı.

Yutkundum ve hemen gözlerimi kaçırıp bindim, Walter ise kapıyı kapatmadan önce birkaç saniye boyunca sokağın başına baktı. Büyük ihtimalle, hatta kesinlikle o da Lucas'ı tanımıştı. Güneş gözlükleri yüzünden gözlerini göremesem de, eski sevgilime atmakta olduğunu düşündüğüm sert bakışları oldukça rahat bir şekilde hayal edebiliyordum.

ARTIST (Devam Edilmeyecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin