Sonraki sabah, birkaç gündür yaptığım gibi saat yedide uyanmış olmama küfrederek kalktım. Sanırım biyolojik saatim Gustav Walter yüzünden sonsuza dek değişmişti.Kesinlikle uykum yoktu, bu yüzden çabuk bir kahvaltıdan ve duş seansından sonra kendimi dışarıya attım. Hava, tüm yaz aylarında olduğu gibi bunaltıcı değildi; sıcak ama oldukça rahatlatıcı bir etkisi vardı bu güzel günde.
Birkaç arkadaşımı arayıp parkta buluşma konusunda kararsız kaldıktan sonra, yalnızlığın en iyi seçenek olduğuna karar verdim. Yeni biçilmiş çimlerin üzerine oturdum, sırt çantamı yanıma koydum ve termosumdaki kahveyle vazgeçilmezim olan defterimi çıkarttım.
Gece çizmiş olduğum şeylere bir göz attım; tema aşktan çok Walter'le alakalı gibi olmuştu, ama ziyanı yoktu. Çizdiğim keskin yüz hatları ve sert bakışlı gri gözlerden memnundum. Onu kağıttan görmek dahi iyi hissettiriyordu.Kurşun kalemle silgiyi kapıp gördüğüm her şeyi resmetmeye çalışırken bir yandan da kısık sesle favori şarkımı mırıldanıyordum, sözlerin tamamen platonik aşkla alakalı oluşunu fark etmem durmama sebep oldu.
Bugün de çalışmamız olmasını çok isterdim, bana direktifler vermesini, yaptıklarımı olanca ciddiyetiyle kontrol etmesini, hatta tuvaline bakmama izin vermemesini dahi özlemiştim birkaç saat içinde. Tanrım, bu çok saçmaydı!
Yüzüme düşen bir tutam saça asabice üfleyip kendi dikkatimi, düşünmekte olduğum konudan uzağa çekmeye çalıştım. Yanıma yaklaşan sevimli bir yavru köpek bana bu konuda yardımcı olmak istiyor gibiydi. Gülümseyerek başını okşarken aklıma Ralf'in gelmesiyle zihnim büyük bir hevesle tekrar Walter'e kaymak üzereydi ki, Lucas'ın kardeşini görüp paçayı sıyırmayı başardım.
"Hey! Claire!" Seslenmemle kızın bana dönmesi bir oldu. "Merhaba Carmen abla!" dedi arkadaşlarıyla oynadığı oyunu yarıda keserek. Elimle onu yanıma çağırdığımda yanındakilere birkaç şey söyledi ve hoplaya zıplaya geldi. "Bir şey mi oldu?"
"Abin evde mi?" diye sorduğumda bir süre düşündü. "En son evdeydi, evet. Ama çıkmış mıdır bilmiyorum."
"Tamam, teşekkürler." dedim gülümseyerek, o da aynı enerjiyle arkadaşlarının yanına döndü. Küçük bir çiçeği kopartıp incelerken dudaklarımı birbirine bastırdım. Lucas'ı görmem gerektiğini biliyordum. Konuşmalı ve sorunlarımızı çözmeli, en azından arkadaş kalmalıydık.
Benim gönlüm ikincisinden yanaydı. Bir çift olarak devam etmekteki başarısızlığımız su götürmez bir gerçekti, her konuda çok farklı olduğumuzu hissediyordum. Ayrıca aramızda aşk ya da tutku gibi büyük duygular olduğunu hiç sanmıyordum; bu nedenle ilişki olarak adlandırdığımız şeyin herhangi bir heyecanı ve çekiciliği de yoktu.
Eğer Gustav Walter'le tanışmamış olsam kendimi suçlar, duygusuz bir insan olduğumu öne sürerdim. Ama... belli olduğu üzere benim de derinlerde sakladığım duygularım vardı ve bunları ortaya çıkarmak için gerekli olan her şey tek bir adamda toplanmıştı.
O adamın Lucas olmasını çok isterdim, fakat ne yazık ki değildi. Yapacak bir şeyim yoktu.
İç çekerek sırt çantamı topladım, omzuma attım ve kot pantolonumun kaymış dizlerini düzeltip özgüvenli adımlarla Lucas'ın evine yöneldim. Bu özgüvenin birkaç dakika içinde paramparça olacağını bilsem de umursamamaya çalışarak yoluma devam ettim.
✦ ✦ ✦
Kapıyı çaldığım anda açan Ashley, yani Lucas'ın annesi; bir anda streslenmeme sebep oldu. "Ah, Merhaba Carmen!" dedi gülümseyerek, beni gerçekten severdi; bu yüzden kendisine ilk adıyla hitap etmem zoruna gitmezdi. "Merhaba Ashley." dedim gülümsemesine karşılık vererek. "Lucas'ı çağırayım hemen." dedi ve dönüp kapıyı girmem için açık bıraktı. Derin bir nefes aldım, dışarıda olmamız işime gelirdi, bu yüzden kapı eşiğinde beklemeye devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARTIST (Devam Edilmeyecek)
RomanceGustav Walter, Viyana'nın en yetenekli, en yakışıklı ve aynı zamanda en karizmatik ressamı olabilirdi. Peşinde koşan binlerce kıza, büyük bir şöhrete, bol bol paraya, deniz kıyısında güzel evlere sahip biri olabilirdi. Ama bunların hiçbiri, onun na...