Merhabalar ben geldim, nasılsınız? umarım keyifler yerindedir. Bu sefer uzun yazmadım o kadar ve elimde bundan hariç üç bölüm daha var. O yüzden rahat olun fazla bekletmeyeceğim sizleri. Umarım beğeneceğiniz bir bölüm olmuştur. Medyadaki şarkıyı söylememe gerek yok artık, aşık olduklarımı koyuyorum ve sizin de dinlemenizi istiyorum. Keyifli okumalar dilerim.
Medya: the one that got away (w/ rain) *will make you cry
|25| Benim acılarım kana değil, sana bulandı Taehyung.
TAEHYUNG
Bir saniyenin ne kadar uzun olduğunu, nasıl ecel gibi boğazıma dizilip bana nefes aldırmadığını, bu şekilde anlamak hiç kolay değildi. Onu öperken, onu severken, tane tane dökülen kirpiklerine bakarken anlamalıydım, bir saniyenin aslında ne kadar uzun olduğunu. Benim sevdiğim adam, delirmemek için her şeyi yapan Jungkook, o kapının eşiğinde öylece bakarken gözlerime, beni öldürdün diyordu o dolu dolu bakan ceylan gözleri. Beni öldürdün. Dudakları çarpıyordu birbirine, beni paramparça ettin diyordu. O ruh onun değildi, o gözlerindeki delirmişlik ona ait değildi. Benden biliyordu yakıp yıkmayı, benden biliyordu delirmeyi.
Ölü karanfil gibi kokmayı benim kollarımın arasında can çekişirken ezberlemişti.
Neden diye sormuyordu bana. Ya da bağırıp çağırmıyordu, kırıp dökmüyordu. Sessizce, çıt bile çıkarmadan yüzüme bakıyordu.
Dudaklarımın izlerini bıraktığım teni sanki bir ölü gibi solarken, ciğerini delip geçen, kaburgalarını parçalayan, belini büken o acının sebebi olmak, o acıyı tatmasına vesile olmuş olduğumu bilmek, hak etmiştim bunu ben. Gözlerinde sürüp giden yangında, saniyede yirmi üç kez dehşet dolu bakışlarıyla, kafama sıkmasını hak etmiştim.
Yirmi üç kez aynı yerden kırılmıştı Jungkook. Yirmi üç kez benim yüzümden delirmenin eşiğine gelmiş, jilet gibi keskin geçen günlerin altında inim inim inlemişti. Ben zarar ziyandan başka bir şey değildim ona. Bu yakmıştı canımı, hayatında olmamayı dilemek kızgın kumları suratıma çarpmış kadar yakmıştı canımı. Nefes alamaz olmuştum. Jungkook'un hayatında olmamanın düşüncesiyle, o an nefes alamaz olmuştum. Yaşamayı unutmuştum.
Ayakta duracak gücü kalmamıştı, ben tüketmiştim onu. Eski bir fotoğrafı avuçlarımda tutmak gibiydi şimdi, o an hala Jungkook'un gözlerine bakabiliyor olmak. Yaşadığımı unutturmuştu bana. Bir cinayet işlemiştim kafamda. Hala yüreğinin sıcaklığıyla toprağın altında çürümüş bedeniyle, yok olmaya yüz tutmuş varlığıyla, bedeninde leş gibi adamların el izlerini taşıyan, teni bu acılardan mosmor kesilmiş bir Jungkook bırakmıştım ben annesinin koynuna.
Onun annesinin yüreğine ateş düşürmüştüm ben.
Dokunmaya kıyamadığım masumluğuna, ufacık dudaklarına, dünyadan daha ağırlaşmış bedeni, bir kuş gibi çırpınıp avuçlarımın arasında kanatlarını kanata kanata öldüğünde, iki cinayet işlemiştim kafamda.
Önce kendimi öldürmüştüm, sonra içimde Hoseok'a dair olan ne varsa.
Düşecek gibi olduğunda duvarlara tutunup beklemişti. Beni beklemiyordu, bu defa yıkılmak istiyordu. Kollarımın arasına düşse felaket olacağını biliyordu, benim yüzümden düşerken bile sanatsal bir düşüşten farksızdı o bedeni. O ana kadar, ona dair bildiğim bütün doğrular, bir is gibi silinip gitmişti aklımdan. Aynı evin içinde aramızda bir kaç santim varken, onunla sanki ilk kez bu kadar uzaktık birbirimize. Bana bakışları beni ortadan ikiye ayırmak ister gibiydi, intiharın böylesine hiç bir yerde rastlanmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bodyguard | taekook
FanfictionDudaklarım çatlardı onu öperken kokusu sarhoş ederdi benliğimi. Ben Kim Taehyung'a asla doyamazdım.