[29] Her şeyiyle benim.

6K 384 623
                                    

Merhabalar ve iyi akşamlar dilerim hepinize. Nasılsınız? Umarım keyifler yerindedir ve umarım günleriniz çok güzel geçiyordur. Bu bölümü yazarken o kadar keyifle yazdım ki siz de bir o kadar keyif alarak okursunuz. Umuyorum ki artık şöyle rahat bir nefes alacağınız bir bölüm olmuştur. Bölümü atıp çıkıyor, beğenip okuyan o güzel gözlerinizden, parmaklarınızdan öpüyorum.

Birazcık yorum da fena olmazdı. :*

Keyifli okumalar.

Medya: Lauv - Never Not

|29| Her şeyiyle benim.

Aklımın çöplüğünde cevapsız bıraktığım, aşamadığım bütün soruların altında eziliyordum bir köşede. Acı büyütüyordu, yüzümdeki ifadeden, ruhumun inceliğine kadar, acı her şeyi büyütüyordu. Aşamadığım ne kadar sorun varsa, o aşamayışlar büyütüyordu acıları. Acı da insanı büyütüyordu. Ben büyümüyordum şimdi, acı benim içimde büyüyordu. Gitme diye sımsıkı sarıldığım adamı, bu acıların bitmesi karşılığında benden istediklerinde, hayır diyemediğim için benim içim sızlıyordu. İçime çöreklenmiş acılarla, sustuklarımla, suçladıklarımla, bir adım dahi atamadığım geçmişimin sızılarıyla, geleceğe gitmeye çalışıyordum sevdiğim adamla.

O an yanlış olanın Taehyung değil de, aslında ben olduğumu anladığım yıkık bir andı. Bir şeyleri saklamıştım hep ondan, acılarımdan bahsedecek kadar güvenmemiştim ona. Hep bir sınır vardı aramızda. O sınır yıkılmıştı fakat yanlış yerde yanlış zamanda yıkılmıştı. Kendime geldiğimde, eşi kulağıma onu istediğini fısıldıyordu. Yüzüne bakıyordum öylece, ve biraz düşünmemi söylüyordu. Kafeden çıkıp gitmişti fakat ben içimde açtığı boşluktan çıkıp gidememiştim.

Saatlerce oturmuştum orada, telefonlarım susmamıştı, tıpkı vicdanım gibi. Garson gelip iyi olup olmadığımı sormuştu, defalarca kez. Cevap verememiştim. Sonsuz bir mücadele başlamıştı içimde, yıllardır varmış aslında hiç sönmemiş gibi. Söndü sandığım hiçbir yangın küle dönmemiş gibi, bunu tekrar alev alev yandığımda anlamıştım. İliklerinde hissetmek başka oluyormuş, bunca acının yükünü taşımak başka, içinde hissetmek bambaşkaymış. Daha yeni anlıyordum, ağlamayışımdan, titremeyi çok gören ellerimden, hatta bu kadar sakin kalışımdan anlıyordum ki, bir acıyı tatmak başka, hissetmek bambaşkaymış. Sıkmamıştım kendimi, rahat bırakmıştım.

Kafamın içindeki sesler kesilmişti. Gözümdeki yaş dinmişti. Omuzlarım da çökmemişti içine. Fakat bağırmak istiyordum neden diye. Neden ona hayır diyemedim diye, avazım çıkana kadar bağırmak istiyordum. Bir anda nefret etmeye başlamıştım kendimden, nefretim soluğumu kesecek kadar kuvvetliydi. Kazanmakla kaybetmek arasında ince bir çizgi vardı, bütün arzularım, içime sığmayan şehvetim, yüreğimden taşan aşkım, hepsi o ince çizgideydi. Ben çizmiştim o çizgiyi, ve o çizgi silinip gitmek üzereydi. İfade edemediğim bir eksiklik vardı içimde, sanki her şey çok daha farklı olabilirmiş de, buna ben engel olmuşum gibiydi. Bu yakıyordu canımı.

Buraya gelebilirdim. Onu dinleyebilirdim. Bana ondan vazgeçmemi söylediğinde, gülüp geçerdim.

Ona özgürlüğümün Taehyung'la başlayıp onunla bittiğini söylerdim ve o masada yığıntı gibi kalan ben değil, o olurdu.

Yapamamıştım.

Çünkü yanlış olan o değil, bendim. Bunun yükünü sadece Taehyung'a yüklemiştim.

Uzun bir süre hiçbir şey hissedememiştim. O masadan kalkıp, saatlerce yürüdüğümde, yürürken defalarca kez tökezleyip, düşmeme rağmen, hiçbir duygu yoktu içimde. Yere düştüğümde derisi yüzülen avuçlarımla, sızlayan dizlerimle, karışmış kirpiklerimle baş başa kalmıştım.

bodyguard | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin