[26] Beni bırakmayacağına söz verebilir misin?

4.9K 388 1.2K
                                    

Uzun bir aradan sonra merhabalar ve iyi akşamlar hepinize. Çok çok özür dilerim atacağımı söyleyip atamadığım ve bu kadar ara verdiğim için. Zor bir süreçten geçiyordum ve kendimi toparladığım gibi burada aldım soluğu. Kavuştuk diyelim mi o zaman? ^o^

Yorumlarınız ve o güzel beğenileriniz için şimdiden teşekkürler, öpüyorum parmaklarınızdan. Keyifli okumalar dilerim.

Medya: Je Peux Entendre Ta Musique a Travers la Porte

|26| Beni bırakmayacağına söz verebilir misin?

İçimde sızıdan doğarak, çıplak bir acının kollarına kirli ve bir o kadar gafil düşürdü beni, Jungkook'un babasını o ipte sallanırken görmek. Adını koymam imkansızdı, midemdeki ateşin, bütün hücrelerime yayılması, bir saniye bile sürmemişti. Tutunduğum duvar, ellerimin arasından kayıp gitmişti sanki, Jungkook gibi. Güzel günlerin geleceğine dair bütün inançlarım, yerine dibine girmişti. Hepsi benim suçumdu, bütün kabahat benimdi. Sahip çıkamamıştım ona, daha sağlam tutamamıştım ellerini.

Dinlememiştim onu, bir hiç uğruna Jungkook'un içinde dahi bulunmadığı bir savaşın kollarına, kendi ellerimle teslim etmiştim onu. Kendi ellerimle yıkmıştım bizi. Bir ırmak olsam donardım derdimden, nar olsam dağılırdım. Jungkook olsam, tükürürdüm yüzüme. Ne diyecektim ona, nasıl bakacaktım yüzüne? Babasının intihar ettiğini nasıl söyleyecektim ona? Hoseok'a nasıl bu kadar güvenebilmiştim, Jungkook bana bir kez bile yalan söylemezken, bu günahın bedelini neden onun üzerine yıkmıştım? Patlamak üzere gelmişti kafamın içi. Saç diplerime biri asılıyor ve sanki beni yerlerde sürüklüyor gibiydi.

Bir müddet orada öylece dikilmeye devam etmiştim. Kapının pervazını tutan ellerim titrerken, ani bir kararla koşup sarılmıştım babasının bacaklarına.

Oğluna sarıldığım gibi sarılmıştım.

Onun nefesini kesecek olan o ipteki bütün ağırlığını, kollarımın arasına almıştım. Nefesim hızlanmıştı. Kalbimin ağzımda attığını hissetmiştim. Sona geldim diyordum. Bu vicdan azabıyla yaşayamazdım. Onu bırakamazdım da. Çok fazla hata yapmıştım. Çok fazlaydı. Babası derdinden, kederinden, kendini asmıştı. Onu bu ipe sürükleyen de bendim, buradan alacak kişi de. Şimdi şurada delirsem, kafamın içindeki sesten kimse duyamazdı çığlıklarımı.

"Bırak beni."

Kollarımın arasında sımsıkı tuttuğum adamın cansız sesinden o iki kelime döküldüğünde, sevincimden ağlayacaktım oracıkta. Soluğum boğazımda toplanmış, ciğerlerime o soluğu çekememiştim.

"Tanrım." demiştim sevinçle, ona bakmaya çalışırken. "Nefes alıyorsunuz, şükürler olsun yaşıyorsunuz." boğazını sıkan ipi gördüğümde, biraz daha kaldırmıştım bedenini. "Bay Jeon." demiştim ağlamak üzereydim. Mucizeydi onun yaşıyor olması. Benim ona yetişmiş olmam mucizeden başka bir şey değildi. "Bay Jeon, ses verin lütfen." demiştim berbat bir durumun içinde sıkışıp kalmış gibiydim. "Lütfen." alnımı bacaklarına yaslayıp mırıldandığımda, bedenimi nasıl bir titreyişin esir aldığını görmezden gelmiştim.

Omuzlarım çökmüştü içine. Bütün dünyanın yükünü, benim omuzlarıma yüklemişti bu adam. Jungkook'u getirmiştim gözlerimin önüne. Onu kollarımın arasına aldığım anı hatırlatmıştım kendime.

Sıcağında kavrulduğum teninin nasıl buz kestiğini, bacaklarının korkudan nasıl tir tir titrediğini, tekrar tekrar yaşatmıştım kendime.

Omuzlarıma tutunmuştu ürkerek, ondan tiksindiğimi düşünmüştü. Halbuki kalkamamıştım onun taşıdığı yükün altından. Yaşadığı şeyin ağırlığı benim boynumu bükmüştü.

bodyguard | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin