•11 Eylül

564 57 5
                                    

Okuldan ağır adımlarla ayrılırken oldukça sıkıcı bir gün geçiriyordum. Zaman bitmek tükenmek bilmeyen bir okyanustu sanki. Dersler hiç geçmemiş, çözdüğüm sorulara bile kafamı verememiştim. Buna sebep olan hep o iki arkadaşımdı. Karman çorman etmişlerdi zihnimi. Yok aşık mısın yok kalbim ondan mesaj geldikçe pır pır ediyor muymuş ve daha niceleri. Bugün ikisi yine okula gelmemişti. Bu yüzden eve gidip üzerimi değiştirdikten sonra saman altından su yürüten biricik arkadaşıma; Aylin'e gidecektim.

Adımlarımı bitirdiğim ev yolunda kah ayakkabılarımın tabanını sürüyerek kah adımlarımı sayarak sonlandırmıştım. Kulağımda yankı yapan şarkıyı bile duymuyordum. O kadar bulandırmışlardı, zaten buğulu olan aklımı.

Anneme görünmeden eve girmek için anahtarımı cebimden çıkardım. Yüz halimi gördüğü an anlardı bir şeyin olduğunu. Annemden kaçmak değildi amacım bunu biliyordum. Bu yaptığım kafamda dönenlerden kaçmaktı. Hızla girdiğim evde kapıyı yavaşça örttüm. Salondan televizyon sesi gelirken odama doğru koştum, sırtımdaki çantayı düşürmemeye çalışarak. Aldığım nefesler anneme yakalanmama heyecanım ile sıklaşınca çantamı sırtımdan indirip gardırobuma ilerledim. Siyah bir kot çıkarıp üzerine de lila rengi tişört aldım. Bedenimdeki kıyafetleri çıkarıp yerine seçtiklerimi giyince odamdan çıkıp annemin yanına gitmeye karar verdim.

Koridorda yürürken ifademe çeki düzen vermeye çalıştım. Ne haldeydim onu da bilmiyordum, karambolü yaşıyordum an olarak.

Oturma odasına girdiğimde annemin bana dönmesini sağlamak amacıyla konuştum. "Anne," Gözünü ayırdı televizyondan. "Hı kuzum?" Elimin içiyle saçımı geriye ittim. "Ben biraz Aylin'e gideceğim, olur mu?" Başını benden geri aldı. "Git kızım ama vakitlice gel tamam mı fıstığım?" Başımı sallayıp eve geldiğim gibi çıktım, yani hızlıca.

Kaldırımlardan yürürken aklımdan tek geçen Aylin'e bir an önce gidip saçını başını yolmaktı. Yolamayacağımı, kıyamayacağımı bilsem de onun da beni bilmesi lazımdı. Yahu ben pimpirikli bir kızdım zaten, ne gerekti aklımı oymaya.

Tez adımlarla geldiğim binanın merdivenlerini de bir atiklikle tükettim. Hiç beklemeden bastım zile. Ben kapı hemen açılacak sanarken kapının arkasında ufak tefek sesler işittiğimde Aylin'in adını dillendirmeye ihtiyaç duydum. "Aylin,"

Seslenmemden iki üç saniye sonra cadı arkadaşımın tatlı sesini duydum. "Geldim geldim." Ağır, kahverengi kapı geriye çekildiğinde nefes nefese kalmış bir Aylin görmeyi kesinlikle beklemiyordum. "Ne oldu, harpten mi çıktın?" Sevimlice kıkırdayarak beni kolumdan tutup çekti içeriye. "Yok kız, tuvaletteydim de." Elimi kaldırıp susmasını istedim. Gözlerimden gördüğüm kadarıyla saçmalayacaktı yine ve hiç kaldıracak hâlde değildim.

Onun da arkamdan geleceğini bildiğimden kendi evimmiş gibi içeriye odaklandırdım adımlarımı. Oturma odasına ilk girdiğim anda burnuma güzel bir erkek kokusu çarptı, şaşkınca gözlerimi etrafta gezdirdim. Bir erkeğe ait olan kot ceketi fark edince bu defa da kaşlarım çatılmıştı. Sesimi yüksek tutmayı hedefleyerek dudaklarımı araladım. "Aylin, eve erkek mi attın kız sen?"

O sırada elinde limonata bardaklarıyla odaya giren Aylin'in ellerinin titrediğine şahit oldum. Bardakları hemencecik yanında olduğu konsolun üzerine bırakırken telaşlı sesi sindi zihnime. "Tövbeler olsun, şey oldu," Kaşlarım çatıkken başımı salladım. "Hı, ne oldu?" Parmaklarını hareketlendirerek elini kolunu sallamaya başladı. "Şey olunca şey oldu, şeyimin şeyi şey etmişti." Dediklerinden bir şey anlamazken gözüm cekete yeniden kaydı.

Fakat, aklıma gelenle gözlerim büyüyerek Aylin'e döndüm. O da korkulu gözlerle bakıyordu bana ve düşüncelerimi haklı çıkarıyordu.

"Aylin,"

Kısık sesle cevap verdi. "Efendim Firu'm,"

İşaret parmağımla ceketi gösterdim. "O mu buradaydı?" Yutkunduğunu gördüğümde test çözerken çalışan aklım hissettirdi, yine benimle beraber olduğunu. Kapıyı geç açması, açmadan evvel de arkadan gelen sesler, hepsi ona işaretti. "Ya da dur," Rahat bir tavırla kanepeye oturdum, onun ceketine yakın bir yere. "Hâlâ burada mı yoksa?" Kaçırdığı gözleri alenen her şeyi ortaya serdiğinde telefonumu çıkarıp girdim Instagram'a. Mesajlar kısmına geçtiğimde ise aradığım kişinin adına baskı uyguladım.

sevdabuyusufiruze: Yakaladım seni  Belalı Pikaçu (16.34)

sevdabuyusufiruze: Ama korkma, yanıma gelmeden yanına gelmeyeceğim. (16.34)

Oturduğumuz odanın koridor kısmında bildirim sesi yankılanınca kıkırdayarak yeniden yazdım.

sevdabuyusufiruze: Zil sesini açık unutmuşsun, kapat istersen. :)) (16.35)

Görüldü.

Yazıyor..

marstakibela: Olsun be Firuze'm (16.35)

marstakibela: Güldüğünü bu kadar yakından duydu ya şu kulaklarım, şu an hiçbir şey umrumda değil.(16.36)

marstakibela: Yakalanmam da buna dahil (16.36)

Çokça yakınında oturduğum ceketinden kokusu daha iyi gelirken parmaklarımı klavyede gezdirdim.

sevdabuyusufiruze: Güzel kokun varmış, Belalı Bey. (16.36)

Görüldü.

Mesajı görmesiyle koridordan cam bir şeyin kırıldığını ve kısık sesinin bize sunduğu küfrü işittim. Korkuyla yerimden kalkarken Aylin de çoktan koridora çıkmıştı bile. Sütlü kahve tonlarıda olan parkenin zeminine yığılmış vazo çizildi hârelerime. Bu görsele neredeyse ağzım kulaklarımda gülümsedim. Ne yani benim bir iltifatıma bu kadar mı heyecanlanıyordu?

Delirdim Uğruna | Texting.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin