•1 Eylül

602 61 7
                                    

Ağarırken gün, kuşların kendi hâlinde ötüşmelerine şahit olmamıştım yine. Gece test çözmeye dalmış, uykum gelince saate bakmaya mecalim bile kalmadan yatağımı boylamıştım. On ikinci sınıf olmak bünyemde fazlasıyla endişe yaratırken gözlerimi, odamın aydınlığına selam vermesi adına uyuşukça araladım. Bugün hafta sonuydu. Alarmım devreye girmediği gibi annem de uyanmamam için hiç gelmemişti odama.

Yatağımdan kalkmaya niyetim olmadığından yan tarafıma dönerek elimi komodinin üzerindeki telefonuma uzattım. Parmaklarımın arasına kıstırmamla müteakiben titreşim halinde olmaktan usanmayan telefonum var gücüyle titremeye başladı. Ekranda adını gördüğüm Aylin'in aramasını cevapsız bırakmayarak dokunmatik mekanizmada parmağımı kaydırdım.

Kulağıma götürmeye fırsat tanımadan konuşan Aylin'e, mağrur sesimin boğukluğuyla bir kıkırtı savurdum.

"Günaydın Firu." Sesindeki enerji hastalığından günbegün kurtulduğunun kanıtıydı. Uykunun yuva yaptığı ses tellerimi oynaştırdım. "Günaydın kuzum." Derince bir soluk aldı telefonun başında. "Firu, bugün kütüphaneye gidelim mi?" Gözlerimi tavana dikip düşündüm. Olurdu aslında. Fazla beklemeden onayımı telefonun ucunda bekleyen arkadaşıma da ilettim. "Olur, gidelim. Ben üzerimi giyinip çıkıyorum o zaman şimdi." Onayladığını belirten mırıltılar çıkardı. "Tamam, köşedeki fırının orada buluşalım." Buluşma yerimizi ayarladığımızda Kulağıma yaslı telefonu elimden bırakarak ilk önce tuvalet ihtiyacımı giderip sonra da üzerimi değiştirdim. Saçlarımı da tepeden bir at kuyruğu yapıverdim el çabukluğuyla. Sırt çantamın içine bir matematik kitabını, sıkılırsam diye de edebiyat kitabını tıkıştırdım.

Gece masanın üstünde kalan kalem ve silgimi onlara ilaveten uç kutumu da çantama bırakmayı unutmadım. Telefonumu da elime alınca odadan dışarıya çıkıp anneme evden çıktığımı söyledim. Çok gecikmemem gerektiğini söyleyip uğurladı beni evden. Kahvaltı yapmadığım için, Aylin'le buluşacağımız fırının önünden geçip gitmeden evvel, içine girip bir poğaça almayı akıl ettim.

Ayakkabılarımı kaldırım taşlarının zemininde hissettirerek geldiğim fırının orada Aylin'i gördüm. Ellerini cebine girdirdiği kapüşonuyla bekliyordu. İnce olduğunu biliyordum ceketinin ama tam kurtulmak üzere olduğu hastalığa, yeniden kapılmamak için giydiğini anladım.

Yanına gidince kısa süreli sarıldığımızda birbirmizden ayrılıp fırından istediklerimizi aldık. Aylin de bana eşlik ederek bir poğaçayı midesine gönderirken yürüdüğümüz mesafe tükendi. Kütüphanenin büyük kapısından içeri girerken yüzüme vuran sayfa kokuları, kendilerini içime çekmem için sıraya girmişler gibiydi adeta.

Onları kırmadan ciğerlerime alabildiğim kadar kitap kokusunu aldım. Aylin'le üyelik kartlarımızı turnikeye okutup orada ders çalışmanın güzel olduğunu bildiğimiz- her zamanki- masamıza ilerledik. Boş olması, şansın bugün bizimle olduğuna işaretti.

Karşılıklı sandalyelerine yerleştiğimiz masanın üzerine ilk önce matematik testimi koydum. Aylin'in çıkardığı teste baktığımda coğrafya getirdiğini gördüm. Telefonunu masanın boş yerine koymadan bir şeyler yaptığında takılmadan kapağını açtığım testimin birinci sorusunu yapmak adına oynattım kalemimi.

Aradan geçen dakikalar, sabrımı deneyen sorularla geride kalırken Aylin fısıltıyla adımı dillendirdi. "Firuze, sana bir şey söyleyeceğim." Başımı sallayarak söylemesini bekledim. Nasıl söyleyeceğini bilemezce yerinde kıpırdandığında uzanıp eline vurdum, içime dolan merakla. "Hadi ya." Boğazını temizledi hızlıca bir şey söyledi. Kaşlarımı çattım, ne demişti şimdi bu. "Aylin düzgünce söylesene." Ofladı birkaç saniye. "Şu sana mesaj atan çocuğu tanıyorum." Söylediği şeyle şaşkınlığın en zirvesindeki yıldızın tozunu alırken bulunduğumuz yeri unutup bağırdım. "Ne!?" Etraftaki insanlardan sesime karşılık olarak isyanlar yükseldiğinde kafamı çevirip dudaklarımı araladım. "Özür dilerim herkesten." Utanç yanaklarıma yüklenen ateş misaliyken Aylin'e kızgın bakışlarımla baktım. "Nasıl tanıyorsun ya?" Susmaya devam ediyordu. Elime kalemimi alıp sanki kılıç tutuyormuşum gibi gözüne hitaben doğrulttum. "Konuş çabuk, kim bu?" Oturduğu yerden dikeldi. "Aslında tam bir konuşmuşluğumuz yok, uzaktan akraba hem de baya uzaktan." Açık saçlarını geriye itti, bekledim yeniden konuşmasını. "Sen onun varlığına inanmayınca bana ulaşmış bir şekilde, gerçek bir aşkın var yani bebeğim." Son cümlesini imayla kurduğunda parmaklarımın arasında tuttuğum kalemi yavaşça fırlattım ona. Kalemi tutup sırıtırken cebimdeki telefonum titredi.

Telefonumu çıkarıp baktığımda yine bir mesaj olduğunu gördüm. Parmaklarımla yön verdiğim ekranda mesajın içeriği süzüldü gözlerimde.

marstakibela: Şimdi varlığıma inandın mı büyülü kızım? (10.32)

Görüldü, sevdabuyusufiruze.

Delirdim Uğruna | Texting.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin