Ha Neul ev telefonunun kablosu ile oynamaya başladı. Bayan Han ona dert yanarken tek yapabildiği buydu.
"Yani Lu sinirlenmekte kesinlikle haklı Ha Neul ama... Bizi de anlamasını istiyorum. Onu görmeyi en çok ben istiyordum ve ani bir toplantı ortaya çıkınca gelemedik."
"Sizi anlıyorum Bayan Han." Ha Neul gözlerini devirerek oynadığı kabloyu bıraktı. O zaman Lu'ya gereksiz umut vermemeleri lazımdı. "Lu ile bizzat kendim konuşacağım. Sizi anlamasını sağlayacağım." Bayan Han rahatlamış bir şekilde nefesini dışarı verdi. Tek isteği oğlunun kendisini anlamasıydı.
"Teşekkür ederim Ha Neul. Her şey için." Ha Neul, Bayan Han'ın göremeyeceğini bildiği halde gülümsedi.
"Önemli değil Bayan Han. Kendinize iyi bakın." Bayan Han da iyi dileklerini belirttikten sonra Ha Neul telefonu kapattı. Derin bir şekilde nefesini dışarı verdikten sonra alnını kaşıdı. Aileler aralarındaki sorunu kendi kendine halletmeliydi, neden kendisi de karışmıştı ki? Bayan Park ellerini kurularken genç kızın yanına geldi.
"Bayan Han nasıl? Dün konuştuğumuz da sesi baya kırgın geliyordu."
"Şu anda öyle. Pek bir fark yok. Lu ile konuşup her şeyi açıklığa kavuşturmamı istedi." Ha Neul yüzünü buruşturdu. Lu'yu inandırmak cidden zor bir işti. Bayan Park nazikçe gülümsedi. Anne gülümsemesi Ha Neul'un içini ısıttı.
"Sana inanıyorum Ha Neul. Lu seni dinleyecektir. Normalde ben konuşmayı planladım ama... Benim konuşmam biraz anormal kaçardı."
"Teşekkürler anne..." Ha Neul çantasını sırtına aldı ve evden dışarı çıktı. Sehun ile buluşacağı meydana geldi ve beklemeye başladı. Normalde tam saatinde gelen Sehun şu an geç kalmıştı. Kol saatine baktı ve okula gitmesi için yarım saati olduğunu fark etti. Hızlıca eline telefonunu aldı ve Sehun'u aramaya başladı. Şu an metroya yetişse bile okula geç kalacak gibi duruyordu. Belki ucu ucuna yetişirdi. Sehun aramalarına cevap vermeyince hızlıca mesaj yazdı ve bulunduğu meydandan koşarak uzaklaştı. Tahmin üzerine bir iki dakika sonra bir metro geliyordu. Bağcıklarını sıkıca bağladı, çantasını omuzlarından düşmeyecek şekilde oturttu ve tam tekrardan koşuyordu ki çantasından tutularak geri çekildi. Kendini yerde bulan Ha Neul belini tutarak geri kalktı ve kendisine bu işkenceyi yapan malum insana baktı. Oh Sehun. Ha Neul sert bir yumruğu genç adamın omzuna geçirdi ve bağırmaya başladı.
"Geç kaldın!" Sehun omuzunu okşarken bir yandan genç kıza cevap verdi.
"İnsanlık hali uyuya kalmışım. Dün Yoora baya kötü bir durumdaydı. Onunla ilgilenmekten geç uyudum." Ha Neul sinirli yüzü bir an da yumuşadı ve dikkat kesildi.
"Ne oldu?"
"Lu ile ayrılmışlar ve anlaşılan bizim ki bunu hala hazmedemedi."
"Lu mu ondan ayrıldı?"
"Hayır, iki tarafta en uygununu bu olarak görmüş." Ha Neul kafasını yavaşça anlıyorum anlamında salladı. İçinde küçük bir vicdan azabı çekti. Eğer Lu ile yakın olmasaydı veya o gün Lu'nun kendisine o kadar yakınlaşmasına izin vermeseydi belki olaylar buraya kadar gelmezdi. Sehun, genç kızın kendini suçladığını fark edince Ha Neul'un alnına işaret ve baş parmağını kullanarak nazikçe vurdu.
"Kendini suçlayan şu yüz ifadenden vaz geç. Bunda senin hatan yok."
"Ama Lu'nun o gün o ka-"
"Ha Neul konu kapanmıştır." Sehun, sevgilisinin elini tuttu ve metroya doğru yürümeye başladı. Eğer cümlenin devamı gelseydi sinirlenmeye başlayacaktı ki sinirlendiğinde olayların hiç hoş olmayan yerlere gittiğini herkes biliyordu. Hiçbir şey olmamışken konuşmayı bitirmesi en mantıklı seçenekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
We Meet Again
FanfictionHer gencin yaptığı bir hata vardır. Kendilerine dürüst olmamak. ♦YukkiPan Dünyasından♦ Her hakkı saklıdır ©