Caleb sanki daha iyiymiş gibi ayağa kalktığında hala elimde yangın tüpüyle adamlar uyanırsa diye başlarında bekliyordum. Caleb üstüne çeki düzen verdikten hemen sonra adamların ceplerine elini sokup cüzdan ve telefonlarını almıştı. Bir süre cüzdanlarını kurcaladıktan sonra dikişlerini döküp içlerinde birer küçük karta benzer parça çıkarttığında bunları su dolu bardağa atmış, ardından cüzdanlarında ki paraları almıştı. Kimliklerini yere atıp her iki cüzdanda ki parayı da aldığında kuşkuyla ''Onları soyuyorsun.'' dedim fakat o sadece işine devam etmişti.
Adamların belinden silahı çıkarttığı anda birkaç adım gerileyip ne yapacağını izlemeye başladım. Bir anda adamların silahını parçalamaya başladığında eliyle mermileri toplayıp cebine doldurduktan sonra silahlardan birisini atmış, bir diğerini de çantamın içine sokmuştu. Çantamı düzeltirken ''O şeyi çantama sokmak zorunda mıydın sanki?'' dememle Caleb bir anlık bakış attıktan sonra elini telefonlara uzatmıştı. Bir süre telefonları kurcaladığında çalmasıyla olduğum yerde sıçramıştım. Beni susturmak için işaret parmağını dudağıma götürüp ''Sessiz ol.'' dedikten hemen sonra''sen eşyaları topla, gidiyoruz.'' demiş ve telefonu hoparlöre çekmişti.
Aceleyle eşyalarımızı çantama soktuktan sonra elinde ki paraları da alıp cüzdanıma atarken telefondan sonunda bir erkek ''Umarım yeniden elinizden kaçırmamışsınızdır.'' diye konuştuğunu duyduğumda Caleb şaşkınlıkla telefona bakıyordu. Bir süre bir şey diyemediğinde telefonda ki ses yeniden ''Onları buldunuz mu?'' dediğinde Caleb boğazını temizlemiş, ardından bakışlarını benden uzak bir noktaya çevirerek ''Evet, bizi buldular. Ama ufak bir sorun çıktı.'' demişti. Onun bunu demesiyle telefon bir anda kapandığında Caleb sinirlenmiş gibi bir ifadeye bürünmüştü. Telefonu hızla parçalarına ayırdıktan sonra belinde ki silahı çıkartıp bir el ateş etmiş ve bana doğru yönelerek ''Buradan hemen gitmemiz gerek.'' demiş, kolumdan tutmasıyla koşmamız bir olmuştu.
Merdivenleri aceleyle çıktıktan sonra güverteye ulaşır ulaşmaz birkaç mürettebat önümüze çıkmış ve bize bir şeyler sormuştu. Caleb ise sadece ''Görüşmemiz sona erdi. Şimdi izninizle baylar.'' diyerek hiç yavaşlamadan iskeleye çıktığımızda Caleb bir elini bana uzatıp başıma hırkamı geçirir geçirmez, kendi hırkasının şapkasını da geçirmiş, gözüne güneş gözlüğünü takarak iskeleden olabildiğince uzaklaşmaya çalışmıştık.
Telaşla etrafıma bakınırken bir yandan da ''Nereye gidiyoruz?'' diye sorduğumda Caleb bana bakarak ''Burada en az dikkat çekecek yere.'' demesiyle suratına anlamadan bakıyordum. Benim şaşkınlığıma alışıkmış gibi cevap vermek yerine yoldan bir taksi çevirmiş ve ben aceleyle bindirdikten hemen sonra kendisi de binmişti. Adama bakmadan oldukça karışık bir sokak ismi verdiğinde hala ona bakıyordum. Merakla ''Nereye gidiyoruz?'' diye sorduğum zaman ''Eve.'' deyip
Taksi sokaklar boyu gittiğinde sonunda izbe, kötü bir mahalleye geldiğimizde bakışlarım kuşkuyla Caleb'a kaymıştı. Burada bir evi mi vardı? Böyle bir mahallede?
Taksi durduğu gibi Caleb beni indirdikten hemen sonra şoförle kısa bir görüşme sonrasında inmiş ve elini sırtıma koyup beni kendisine doğru çektikten hemen sonra dikleşerek bir eve yürümeye başlamıştı. Aslında birkaç ev geçtiğimizde sonunda Caleb aradığı evi bulmuş gibi taş yolunda yürümeye başladığında etrafı işaret ederek ''Etrafa baksana.'' demişti. Kuşkulu bir şekilde etrafı incelerken ''Neden etrafa bakınacağım?'' dememle Caleb bir anda kapıyı açmış ve beni içeri çekmişti. Kapıyı arkamızdan kapattığında etrafa bakınarak ''Burası senin evin mi?'' dediğimde Caleb etrafı kurcalarken ''Burayı kiraladım.'' deyip kestirip atmıştı.
Omuzlarımı sıkarak evde yürümeye başladığımda Caleb perdeleri çekmeye başlamıştı. Kapının arkasına koltuk çektikten hemen sonra pencerelerin kilidini kontrol etmişti. Sonunda güvenli olduğundan emin olmuş gibi bir odaya doğru yürümeye başladığında bende onun peşine takılırken bir yandan da ''Ne zaman kiraladın burayı? O telefonda ki kimdi? Şimdi ne olacak? Plan ne?'' dememle Caleb bir anda ''Annie.'' diye sesini yükseltmişti. Susup ona baktığımı görünce gülümseyerek ''Her şeyi açıklayacağım, sadece açım. Yemek yer misin?'' dediğinde şüpheyle ona bakıyordum. Suratında gülümseme olsa da gergin olduğunu görebiliyordum.
Başımı çevirip ''Evet, yerim.'' dediğimde başını sallayıp dolabın kapağını açıp bir süre incelemişti. sonunda bir şeyler çıkarttığında biraz et ve balık çıkarttığını görmüştüm. Küçük masayı işaret ederek ''sen eşyalarını bırak ve üstünde ki kıyafetlerini değiştir. Ben de yemek hazırlayayım.'' demesiyle onayladım ve ''Yemek yapmasını da biliyormuş.'' diye mırıldanarak mutfaktan çıkıp çantamla beraber başka bir odaya geçtim.
Sonunda üstüme yeniden kendi kıyafetlerimi geçirdiğimde odada ki aynada kendime bakmaktan vazgeçerek eşyalarımı yeniden çantama yerleştirip yeniden mutfağa döndüğümde Caleb ocak başında et ve balıklarla uğraşıyordu. Benim mutfağa geldiğimi görmüş gibi bir yeri işaret ederek ''Tabakları çıkartır mısın?'' demesiyle başımı sallayarak tabakları bulmaya çalıştım. O sırada gayet mutlu bir ses tonuyla ''Kazağını beğendiğine sevindim.'' demesiyle üstüme baktım. Kendi hediyesi olan kazağa bir süre baktıktan sonra ''Evet, güzel çünkü.'' deyip tabakları masaya yerleştirdim.
Caleb sonunda yemekler olmuş olacak ki tabaklara servis ettiğinde o da karşıma geçip oturmuştu. O iştahla yerken bir süre onu izledikten sonra yemeğime dönerek ''Ne zaman anlatacaksın?'' diye sordum. Bunu sormamı istemiyormuş gibi suratını buruşturup ''Şey, bunu anlatmak istediğimden pek emin değilim.'' demesiyle çatalımı sıkarak ''Beni bu işe sen bulaştırdın. Her şeyi bilmek hakkım.'' diye sesimi yükseltmemle başını çevirmiş ve bir süre beklemişti.
''Sana tamirciyim derken ciddiydim ama geçici olarak o işi yapıyordum.''
Suratına bakıp devam etmesini beklediğimde ''Yani şey, ajanım işte. anlatacak çok şey yok aslında.'' demesiyle başımı sallayarak ''Gerçekten çok şey yok. ajan olman ne kadar abartılabilir ki?'' deyip arkama yaslandım.
Önünde ki yemekle dolu tabağa baktıktan sonra sonunda vazgeçmiş gibi ''İngiliz bir firma için çalışıyorum. Görevim buraya gelip o belleği teslim alıp geri dönmekti.'' dediğinde bir süre düşünmüş gibi gözüküyordu.
''Belleği içeriden köstebek bana teslim edecek, ben belleği alıp firmama geri götürecektim. Böylece belleğin içinde ki bilgiler sayesinde o firmanın asıl yüzü ortaya çıkarken Dünya'yı da kurtarmış olacaktım.''
Önünde ki balığı iki lokmada yuttuktan sonra bana dönerek ''Yasa dışı deneyler yapıp sulara tamamen o bölge için tehlikeli şeyler yayıyorlar. sende gördün. Belleğin içinde ki bilgileri okumam yasaktı fakat artık ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Bu görevi basit diye kabul etmiştim ben. İlk görevimde çuvallamam olmadı değil mi?'' deyip gülümsemeye çalıştığında bunu yapamamıştı. Dudakları titreyip ağlamaklı bir ifadeye büründüğünde ellerini gözlerine bastırmış ardından bana bakmadan ''Silah kullanmayı biliyorum çünkü bunun için eğitildim. Aslında her şey için eğitildim ama o adamlar işin içine senin aileni sokuyorlar ve bu işimi zora sokuyor. en başından bir sivili karıştırmamam gerekliydi, özür dilerim. Ama bunu tek başıma yüklenemem. Özellikle o aramadan sonra.'' demesiyle bunun devamının da geleceğini anlamıştım.
''O aramada ki kişi kimdi?'' dediğimde Caleb yavaşça ellerini yüzünden çekerek ''Bana bu işi veren kişi. O belleği almam için beni gönderen kişi, telefonda ölüp ölmediğimi sordu. Ona güvenemem. Belleği ona getiremem.'' demişti.
![](https://img.wattpad.com/cover/145893381-288-k821584.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmeyen Kullanıcı
ActionKendi çapında bilgisayar korsanlığı yapan genç bir kız ve yardımı yalnızca onda bulabileceğini, hayatının tehlikede olduğunu iddia eden gizemli kullanıcı. Aniden gelen bir mesajla tüm hayatının, değişebileceğine inanmayan kızın hikayesi... Bağlant...