Esir //2

547 68 22
                                    


Jewel

Arada yaşanan sallantıyla beraber benim gibi artık çabalamayı bırakmış diğer canlılar -uzaylılar- ile birlikte bir kafesin içinde oturuyorduk. Tabii ben hala sinmiş olduğum kenardan ayrılmıyor ve bu durumdan kurtulmanın bir yolunu arıyordum. Elbet bir yerlerde duracaklardır. Bizi indirdiklerinde kaçmaya başlayabilirdim. Şok tasmalarının da bir aralığı olmalı. Bir çekim alanı? On metre belki de yirmi? Peki ya daha fazlaysa... O zaman kaçmak için yeterince zamanım olacak mı? Belki de herkesin uyuduğu bir vakti bulmalıyım...
Off...

İki elimide saçlarıma daldırıp boş boş karıştırırken ne zamandır burada olduğumu düşünmeye çalıştım. Evet, zaman kavramım bile şaşmışken ben burada oturmuş kaçma planları kuruyordum. Aman ne harika...

İşin ilginç tarafı farkettim ki herkes benimle aynı dili konuşuyordu. Bu İngilizcenin sadece dünya dili değil evren dili olduğu anlamına mı geliyordu yani?

Hala korkuyor olsam da üç beş metre ötemdeki açık yeşil renkli -kız olduğunu düşündüğüm - kişinin omzuna hafifçe dokundum. Aniden irkilip çekilirken o an anladım ki onlarda benden korkuyordu. Tıpkı benim onlardan korktuğum gibi...

Daha fazla ürkütmemek için mesafemi koruyarak konuşmak en iyi seçenek gibi duruyordu.
" Şey b-beni anlıyor musun?"

Tedirgin bir şekilde konuşurken cevap verdi.
" Evet... Seni anlıyorum..."
Sesi ince değildi ama kalın da değildi. Daha çok huzur verici bir tondu bu ve biraz da eko vardı sanki. Büyüleyici bir canlı..

Bu düşüncelerden sıyrılıp o malûm soruyu sordum.
" Hepiniz ingilizce biliyor musunuz ? Demek istediğim tüm evren bu dili biliyor mu?"

Olumsuz anlamında başını sallarken kafam daha da karışmıştı.
" Ben ve sen ya da oradaki adam.." eliyle kafesin ötesinde gemiyi kullanan adamları işaret etti.
"Hiçbirimiz aynı dili konuşmuyoruz. Kafanın arkasına dokun. Yarayı hissedeceksin. Çip enjekte ediyorlar. Bu her dili anlamlandırmanı sağlıyor. Bu sayede hangi ırka satılırsan satıl iletişimde sıkıntı çekmeyeceksin."

Çip mi? Kafamın arkasında parmaklarımı gezdirip yarayı bulmak için hafiften yokladım. Zaten kısa sürede de elime gelen kabuk bağlamış yarayla irkildim. Hem daha da önemlisi satılmak derken? Gözlerim olabildiğince açılırken başka kimsenin duymayacağı şekilde konuştum.
" Satılmak? Nereye, kime , niçin? "

Onun alışmış gibi bir hali vardı. Benim aksime sakin bir şekilde cevap verdi.
" Esir pazarları olur belli bölgelerde. Oralara götürülüp birisine verilirsin. Bu pazarlara konseyden tepki var aslında ve devlet rejimindeki askerler yakaladı mı kaldırıyorlar. Ama asla tamamen bitiremiyorlar.. Yine de korkma, şansın yaver giderse seni iyi birisi alacaktır. Sevimli bir yüzün var. Gözlerin tıpkı değerli bir mücevher gibi parlıyor ve saçların da gecenin en karanlık tonundaki kadar siyah, tenin de... Çok farklı, nasıl bu kadar beyazsın? Irkın ne senin? "

Ben hala satılma konusuna takılmışken onun bana ırkımı sorması anın verdiği boşlukla gülümsememe sebep olmuştu.
Sessizce mırıldandım.
" İnsan... "

Karşımda o da aynı şekilde gülümserken cevap verdi.
" Benimki de Stell'lerden. Irkım yani. "

______________________________________

Uzun bir yolculuk olduğundan hepimiz uykuya dalmıştık.
Ta ki geminin artık sallanmayı kesip o büyük gözlü adamın bizi uyandırmasına gelene kadar (ya bu cümlede bir bozukluk var çözemedim affedin dndjjs) . Hepimiz korkuyla gözümüzü açmışken, arkadaş olarak sayabileceğim Stell'in koluna yapıştım.

Yeni Dünya ||Tamamlandı||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin