15. Bölüm

96 15 3
                                    

Kendime sordum . Gülmekten başka ne yapabilirim diye ve yine aynı cevabı aldım .
Hiçbir şey ...
O zaman bende sesiz kalıp güldüm sonsuza kadar .

4 saat sonra

Nihayet hastaneden taburcu olmuştum. Kolumda ufak bir ezilme vardı . Ezilen yer sargıya alınmıştı kontrol için çıkarılacaktı . Benim düştüğümü duyan eniştem ve halam da hastaneye gelmişlerdi . Aslında o kadar büyütülecek bir şey yoktu ama halam işte sanki boynum kırılmış gibi davranıyordu . Eminim eniştem bundan sonra evin önüne bile çıkmama izin vermezdi . Şimdi de eve gelmiş yemek yiyorduk . Pek üzgün değildim , zaten piknik bugün bitecekti yani her türlü eve dönecektim . Ama keşke sağlam dönseydim . Allah'tan sol kolumdu da kendi işlerimi kendim hallede biliyordum . Yemeğimizi yedikten sonra halam tabiki yardım etmeme izin vermedi. Bende en sonunda

" ya hala böyle yapma , bak ben iyiyim . Hem bir masadan ne olabilir ki sana  yardım edemediğim de kendimi kötü hissediyorum . " Dedim

halam da yanıma gelip koluma dikkat ederek sarıldı sonra da

" Peki o zaman şöyle yapalım kolun iyileşene kadar Doğukan ' ın ödevlerine yardım edebilirsin emin ol bu sayede bana da en büyük yardımı yapmış olursun "

İş Doğukan ' nın ödevlerine gelince az  önceki söylediklerime az biraz pişman olmadım değil yani , neyse canım iki üç ödevden ne olacak .
Dedim ve demez olaydım iki saattir Doğukan ' a matematik çalıştırıyorum ve artık üniversite falan kazanamam . Çünkü kendi bildiklerimi de unuttum . Bir örneği iki buçuk saatte çözüyoruz yok böyle bir şey . Altı üstü toplama işlemi yapacak , abla bu niye böyle , bunu yanlış yazmışlar , bak dokuzu ne yapıyorum. Sayılar sayı olalı böyle eziyet görmedi . En sonunda sayıların hepsi ölünce derste bitti . Halamın neden bu işi bana verdiğini şimdi daha iyi anlıyorum. Dersten bitince kendi odama gidip biraz dinlendikten sonra şimdi de kendi derslerime çalışmalıydım . Ne zamandır ders çalışıyorum bilmiyorum ama halam aşşağıdan akşam yemeği için çağırıyordu . Aşşağı indiğimde eniştem hâlâ gelmemişti . Üçümüz yemeğimizi yiyip sonra da sohbet ettik . Genelde Doğukan ' ı ve kreşte sevmediği arkadaşlarını dinliyorduk . Böyle biraz daha oturduktan sonra odama gittim yine , off  hafta sonu geçmekte bilmez şimdi . Aklıma gelen şeyle hemen Sibel ' i aradım bir kaç çalıştan sonra açmıştı 

" Sibel kanka nasılsın ? "

"İyiyim kankam sen nasılsın kolun nasıl ağrı falan yapıyor mu ? "

" Yok kanka yok ağrı yok da şey ya benim canım evde çok sıkılıyor eğer senin de işin yoksa yarın sen ben birde Başak kız kıza gezelim mi ?"

" Tabiki olur kanka bende zaten evde sürekli bilgisayardan Alaca Karanlık ' ın bölümlerini izliyorum artık tüm sahneleri aklımda . Korkuyorum penceremden vampirler tırmanacak ağaçların ardından kurt adamlar çıkacak diye "  

Son dediğine kahkaha atarken yarın gideceğimiz yeri planlayıp , daha sonra da  kapatmıştık telefonu . Sanırım yeni hayatımın bana verdiği en  güzel ve en iyi hediyesiydi arkadaşlarım . Telefona bakıp saatin 23. 06 olduğunu görmem ile Sibel ' le  baya  sohbet ettiğimizin yeni farkına varmıştım  . Eee ne demişler zaman mutluyken çok kısadır . Gerçekten de öyleydi , bazen üzgün olduğum da o gün hiç bitmeyecek sanırdım . Yada daha basit örneği sevmediğim bir ders olunca ( örneğin matematik ) o saatin yelkovanı ve akrebi sanki hareket etmek için mektup bekliyordu .

İNTİKAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin