Otobüs bugün çok sakindi, çünkü sabahları otobüste oturabilmek için erkenden otobüse binmiştim. Aslında bizimkilerle pazar günü okula erken gelme kararını almıştık; tabii, Bora gelir mi orasını bilememiştim. Çünkü onun evi okula sadece birkaç sokak uzaklıkta kalıyordu ve Bora'nın okul için güzellik uykusundan kalkacağını düşünmüyordum.
Diğerlerinin gelmesini ümit etmekle yetinelim artık, ne yapalım?
Otobüste kafamı cama koyamamıştım, çünkü kafamda kocaman kulak üstü kulaklıklarla otobüse binmiştim ama sokaklara ve insanlara bakınmaya devam etmiştim. Sokaktaki kaldırımlarda gözüme çok fazla insan görünmemişti ve bu tenhalığı çok her seferinde garip bir şekilde kalakalık ortamlardan daha çok sevdiğini fark etmiştim.
Sokaklara bakmayı kesip upuzun ağaçlara bakınmaya başlamıştım ve her seferinde onlara bir kere daha hayran olduğumu fark etmiştim.
Her biri ayrı bir dünya gibi... İçine girsen kaybolursun.
Asıl dünyanın yansımasının hep içimizde olduğunu düşünmüştüm otobüste müzik dinlerken. Bu düşünceleri biyoloji dersiyle bağdaştırmıştım, çünkü biyoloji dersinden zaman zaman etkilendiğimi düşünmüştüm.
İçimizdeki hücrelerin neler yaptığını öğrenmek insana farklı bir bakış açısı sağlıyordu ama tabii ki anlayabilene...
İneceğim durağı gördüğümde yavaş bir şekilde yerimden kalkıp kırmızı butona basmıştım. Birkaç dakika sonra otobüs durmuştu ve ben de kendimi dışarıya atmıştım. Otobüsten inerken gözlerimi ovuşturmuştum. Sabahın erken saatlerinin vermiş olduğu uyku hali biraz da olsa sürmeye devam etmişti ama en azından sabahki kadar yoğun bir uyku halim yoktu.
Okula geç kalmayacak olmanın verdiği mutlulukla okula yürümüştüm. Sırtımdaki çanta beni yorsa da ben yürümeye devam etmiştim. Okula yürürken de bir yandan MP3 oynatıcıdan rastgele açtığım müzikle kendimi daha özgür hissetmiştim.
Bir süre okula yürüdükten sonra okul kapısını görünce kaşlarımı çatıp etrafa bakınmıştım. Aslında geldiğim saat öyle abartılacak kadar erken değildi ama yine de okulda kimsenin olmadığını ve hatta okulun kapısının kapalı olduğunu görünce kaşlarımı çatmıştım.
Hay anasını satayım ya!
Sağ elimi başıma atmıştım ve gözlerimi devirmiştim. Okul duvarına yaslanıp çantamı yere koymuştum ve bizimkileri beklemeye başlamıştım. Bizimkileri beklerken gözlerimin ve bedenimin yorulduğumu fark etmiştim ve kaldırıma oturmuştum.
***************
"Gamze?" diyerek bana seslenmişti Poyraz.
Gözlerimi açtığımda Poyraz'a bakmıştım ve şaşkınlıkla gözlerimi ovuşturup Poyraz'a bakmıştım. Ona saati sormaya karar verdiğimde "Saat?" demekle yetinmiştim.
Telefonuna baktı ve "8.20" dediğinde etrafa bakınmıştım. Yoldaki insanların sayısı artmıştı ve ben hesaplamalarıma göre yarım saat uyumuştum. Amacım sadece gözlerimi dinlendirmekti ama bunu bile elime yüzüme bulaştırmıştım.
İyi ki Poyraz buradaydı. Başkası olsa ne olacağını düşünmeyi reddediyorum.
Doğrulmaya çalışmıştım ve Poyraz elini uzatınca onun elinden tutarak ayağı kalkmıştım. Okul kapısına doğru başımı çevirdiğimde okulun kapısının çoktan açılmış olduğunu görmüştüm.
Nasıl ruhum duymadı, bilmiyorum ama bir şekilde ben uyuyakalmıştım.
Poyraz ile birlikte okula girmiştik. Poyraz önden ilerlemişti ve ben de arkasından gelmiştim. Birlikte bankların yanından geçmiştik ve bizim her zamanki toplandığımız banka doğru çantasını fırlatmıştı ve yaylanarak oturmuştu. Ben ise çantamı fırlatmadan sakin bir şekilde oturmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eski Dostlar | Yarı Texting
Teen FictionKendi halinde takılan ve devlet lisesinde 11. sınıfta olan Gamze Kaya, her yıl karma halinde sınıfların değişmesiyle birlikte nihayet kendi arkadaşları olan Poyraz, Enes, Demir, Rüzgar ile aynı sınıfta olma şansını yakalamayı başarmıştır, ancak sını...