Pazartesi gününe her zamanki gibi gerilimle ve bir o kadar aksiyonla başlamıştım. Pazartesi günleri benim için genelde katlanılmaz olabiliyordu ve bugün de benim için katlanılmaz olmaya başlamıştı.
Uyandığımda saat yine benim aleyhime işlemeye devam etmişti. Tamam, kütüphanede fazlaca yorulmuştum ama bu kadar da fazla uyumayı kendimden beklememiştim.
En azından erken kalkmaya alıştığımı sanıyordum ama yanılmışım.
Işık hızında hazırlanıp evden çıkmıştım ve yine aynı hızda otobüs durağına koşup otbüse binmiştim. Okula geç kalacak olmanın telaşıyla oturacak yer bakınmaya çalışmış ama otobüs tıklık tıklım olduğu için bir türlü yer bulamamıştım. Ben de mecburen ayakta dikilerek yolculuk etmek zorunda kalmıştım.
Otobüsten inip MP3 oynatıcıdan gerilim ya da aksiyon müziği seçip yolda koşturmaya başlamıştım. Bunu yapınca sanki bir filmin içindeymiş gibi hissediyordum.
Kırmızı kablo mu yoksa mavi kablo mu? Bu heyecan, aksiyon, gerilim tarzı filmlerde olan kritik bir sorudur. Soru tam böyle olmasa bile hayat iki seçenek sunar ve gerilim ya da aksiyon müziği eşliğinde yavaşlatılmış sahnelerde bu sorunun cevabını seçersiniz. Bu cevap ya sizin ölümünüz olur ya da kurtuluş biletiniz.
Ben sadece koşmaya devam etmiştim, çünkü ben seçimimi sabah yapmıştım zaten. Yarım saat fazladan uyumuştum ve bedelini yolda son hız koşturarak ödemiştim.
Okulun dış kapısını gördüğümde koşmaya çalışmıştım, ancak yorulmaya başladığımda nefes nefese koşmaya devam etmiştim. Bir an biraz dinlensem mi diye düşündüğümde aklıma 'Eğer geç kalırsan yine yok yazarlar seni aptal!' geldiğinde durmadan yoluma devam etmiştim.
Ben ve yolda kalmak? Bu iki kelime çok zıt.
Okulun dış kapısının kapandığını fark ettiğimde "Durun!" diye bağırmıştım ve dikkatleri üstüme çekmiştim. Güvenlikteki abla bana bıkkın bir şekilde bakıp "Koş hadi!" dediğinde ben de son kez koşup kapıdan içeri girmiştim.
Bir kere daha geç kalmaktan son anda paçayı kurtarmıştım ve okulun bahçesinde bizim sınıfı aramaya başlamıştım. Daha doğrusu bizimkileri aramaya başlamıştım. Bir süre dolaştıktan sonra bizim tayfayı bulmuştum ama ileri gidemediğimi fark ettiğimde kaşlarımı çatmıştım.
Bir grup insan çekilsenize yolumdan ya!
Sıranın o kadar arkasında kalmıştım ki bizimkiler benim geldiğimi fark etmeden kendi aralarında konuşmaya devam ediyorlardı. Tek başıma sıranın en ıssız köşelerinde beklerken kürsüye benzer bir alanda konuşma yapmaya çalışan müdürümüzü izlemeye başlamıştım.
Müdürümüz Hasan Bey gerekli gereksiz bütün içini, yani ihtiyacı olan para miktarını biz masum (!) öğrencilere döktükten sonra İstiklal Marşı'nı okumuştuk ve yavaş yavaş öğretmenlerin kontrolü eşliğinde okulun içine girmeye başlamıştık.
9.sınıfların olduğu bölgeden başlamıştı ve hocalar büyük bir titizlikle bizim üstümüze başımıza bakıyorlardı. Hatta o kadar titiz bakıyorlardı ki okul pantolonunun başka yerden alınıp alınmamış olmasını bile kontrol ediyorlardı. Okulun sabah saatlerini kontrollerin çok yavaş olmasından dolayı bir türlü sevememiştim.
Sizin çirkin haki yeşilinden sarıya dönen okul pantolonunuzu başka hangi satıcı satar ki?
Öğrenciler içeri girerken zaman zaman öğretmenlerin kimisini saçı uzun diye, kimisini saçı toplu değil diye, kimisini dar pantolon giymiş diye ve kimisini de takı taktığı için öğrencileri kenara çektikleri anlara şahit olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eski Dostlar | Yarı Texting
Novela JuvenilKendi halinde takılan ve devlet lisesinde 11. sınıfta olan Gamze Kaya, her yıl karma halinde sınıfların değişmesiyle birlikte nihayet kendi arkadaşları olan Poyraz, Enes, Demir, Rüzgar ile aynı sınıfta olma şansını yakalamayı başarmıştır, ancak sını...