(11) Kim Efendi Kim Köle?

113K 9.9K 14.8K
                                    

"İnsan kendine küçük sürprizler yapmalıydı ama bazen de yapmamalıydı. Özellikle de sonuçlarıyla yüzleşemeyecek kadar korkaksanız..."

Kendi yaptığım aptallığa doymuyorum çünkü kendimi öyle bir duruma düşürdüm ki bir türlü işin içinden çıkamıyorum. Elimdekileri hızlıca gözden geçirirken düşüncelerime bir yön vermeye çalışıyordum. Bir gece gururumu hiçe sayıp kızlar için bir yabancının kapısını çalmış ve ondan yardım istemiştim. Beni dilenci olmakla suçlayıp aşağıladığı için oradan ayrılmıştım. Daha sonra gizemli bir ses bana bir isim söylemiş ve onu çağırmamı söylemişti. İyi bir halt yiyerek onu kazara onu çağırmıştım.

Pekâlâ buraya kadar tamam, buraya kadar olanları bir şekilde anlarım ama her ikisinin nasıl aynı kişi çıkabilir? Kapısından kovulduğum ve çağırdığım kişi nasıl aynı kişi olabilir? İşte burada bir terslik vardı. Hayır ben asla tesadüflere inanmam, bana göre her şeyin bir sebebi ve nedeni olmalıydı. Öyle körü körüne tesadüf diyerek geçiştirmek düşünce yapıma tersti. Araştırmacı biri olduğum için öğretmenlikten önce gazeteciliği düşünmüştüm.

Ancak Sıraç bunu istemediği için bende sevdiğim diğer meslek olan öğretmenliğe yönelmiştim. Gerçi Sıraç'a kalsa bir mesleğimin olması bile gereksizdi. İlla çalışmak istiyorsan şirkete gelip yanımda çalış demişti. Tabii ben sadece öğretmen olmakla kalmamış, şirketteki kendi hisselerimi değerlendirerek yönetim kuruluna yükselmeyi başarmıştım. Şirketteki konumum sadece Itır'dan değil, abim Yavuz'un da üstündeydi.

Gerçi ben ve Sıraç'ın aksine Yavuz abimde tıpkı Itır gibi günü birlik yaşayan biriydi. Bunları hatırlayınca bile onları özlüyorum. Babam kim bilir şu anda ne haldedir? Aklımdaki düşünceleri bir kenara kaldırarak şu anki sorunuma odaklanmaya çalıştım. Gediz tam karşımda durmuştu ve daha önce karşılaştığımızı herkese duyurmuştu. Dilenci kısmına değinmek bile istemiyorum.

Herkes gibi Doğa'da şaşkınlık içinde bir ona bir de bana bakıyordu. "Siz tanışıyor musunuz?"

"Hayır," dedim hızlıca.

"Evet," dedi inadıma.

Bunun sorunu ne?

Usulca geriye çekilip aramızdaki mesafeyi açtım. Bize bakan insanlara gülümsemek için kendimi zorladım. "Neyden bahsettiğiyle ilgili en küçük bir fikrim yok, onu tanımıyorum."

Tek kaşını dalga geçercesine yukarı kaldırdığında benden böyle bir tepki bekliyormuş gibi sırıttı. "O gece tanışmadığımızı mı söylüyorsun?" Neden tehdit eder gibi bakıyordu?

"Ne münasebet sizi tanımam söz konusu bile olamaz." Omuzlarımı dikleştirerek başımı yukarı kaldırdım. "Kalıp sizi dinlemek isterdim ama sizinle muhatap olmaktan daha önemli işlerim var," dedikten sonra saçlarımı arkaya doğru savurdum.

Hemen arkamı dönüp aceleyle akademiye doğru yürüdüm. Bu adam bana bir kere dilenci diyerek saygısızlık yaptı mı yaptı, artık benim için konu kapanmıştır. Ayrıca birden fazla dilenci dedi ve az önce yine demişti! Ondan uzaklaşmak için birkaç adım atmıştım ki arkamdan, "Beni çağıran kişi-" diyen sesini duyunca ona doğru döndüm. Dudaklarındaki çarpık gülüşü yerini korurken doğrudan gözlerimin içine bakıyordu.

Hiç göz temasını bozmadan, "Beni çağıran kişi-" demişti ki, "Doğa!" diye telaşla bağırdım. "Bu sabah seni kızdırdığım için çok özür dilerim. Lütfen bana kızmaya bir son ver ve yanlış bir şey yapma!" Doğa'nın üzerinden onu tanımazlıktan geldiğim için özür dilediğimde dudağının kenarı kıvrıldı. Çok iyi! Beni süründürmekten zevk alan biri daha çıktı. Daha başıma neler gelecek merak bile etmiyorum.

MEDUSANIN ÖLÜ KUMLARI (Kitap Oluyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin