Akşam Rüzgarla bu konuyu yarın konuşacağımızı kararlaştırıp uyumuştuk.
Sabah kalktığımda Rüzgarın hala belime sarılı uyuduğunu farkettim.
Yavaşça onu kendimden ayırıp yataktan kalktım ve odadan çıktım.
Evde sessizlik hakimdi.
Aşağı indiğimde Cemre mutfaktaydı ama başka kimse yoktu.
Mutfağa girdim.
"Günaydın."
Elindeki sosisi tezgaha bırakıp bana döndü.
"Günaydın. Eee gece naptınız?!"
Kaşlarımı çattım.
"Ne bişey yapması be saçmalama.
Herkes nerede ya?"
Kıkırdadı.
"Toprak hala uyuyor. Yiğitle Buğrayıda alışverişe gönderdim. Eh nede olsa burada ilk kahvaltın olacak. Biraz özenelim dedik"
Gülümseyip sandalyeye oturduğum sırada kapı çaldı.
Ayağa kalkıp kapıya yöneldim ve kapıyı açtım.
Yiğit ve Buğra hızla içeri girdiler.
Onlar mutfağa yönelirken Toprak ve Rüzgar uyanmış aşağı iniyorlardı..
Kahvaltı hazır olunca kahvaltımızı ettik.
Herkes koltuklara yayıldığında bende Rüzgarın yanına oturdum.
Kimseden ses çıkmayınca söze girdim.
"Size birşey söylemem lazım ve dün zaten Rüzgara söylemiştim."
Yutkundum. Herkes meraklı gözlerle bana bakıyordu.
"Ben İstanbul'a dönmek istiyorum."
Arkama yaslandım.
Cemre söze girdi.
"Bana kalırsa bunu hepimiz istiyor."
Konuşmamızın sonunda aslında herkesin dönmek istediğini ama benim için burada kaldıkları ortaya çıktı.
Sonra nemi oldu.
Biz İstanbula dönmeye karar verdik.
Aslında herşey orada başlamıştı.
Orada çekilmişti hayatım çukura..
Burda dahada girmiştim.
Ama nasıl orada girdiysem bu çukura, ordada çıkacaktım..
Herkes valizlerini topladığında son kez eve baktık ve arabalara bindik.
Yolda giderken arkama yaslandım.
Ve daldım en derinlere.
"Rüya. Bu kadar düşünme. Ben seni kurtaracağım. Ben senin şovalyenim artık. Sende benim prensesim.
Ve şovalye her zaman prensesini korumaya mahkumdur."
Gözümü Rüzgara çevirdim.
"Eğer Prenses gitgide tükeniyorsa.
Prensesin gücü yetmiyorsa.
O zaman ne yapacaksın şovalye?"
Elimi tuttu ve dudaklarını araladı.
"O zaman şovalye kendi gücünü Prensesine verecek."
Elimi tutan elini sıktım hafifçe.
"Ya şovalyeninde gücü tükenirse?"
Bir kaç saniye gözlerime baktı.
"Bir şovalyenin gücü asla tükenmez."
2 saatlik yol bittiğinde İstanbula varmıştık.
Rüzgarın o ölüp bittiğim evine girdiğimizde evi bir kez daha hayranlıkla süzdüm.
Bu arada Cemre Toprak ve Yiğit bu evin bir kaç metre ötesindeki evde kalacaklardı
Onun Yiğitin evi olduğunu daha yeni öğrenmiştim.
Ve evet Buğrayı bize bırakmışlardı.
Cemrede annesiyle konuşmuştu zaten.
Ne anneler var beh.
Kendi odama yerleştiğimde yatağa uzandım ve tavandaki yıldız biçimindeki ledlere baktım.
Kim bilebilirdiki dedim içimden.
Kim bilebilirdi benim bu hale geleceğimi.
Bir deprem olmuştu sanki.
O kadar çok sarsılmıştıkki enkaz olmuştu heryer.
Ve biz o enkazın altında kalmıştık.
Kimse kurtaramıyordu bizi oradan.
Sadece mahsurduk artık..
Kapı sesiyle başımı yastıkta sağa çevirip oraya baktım.
İçeri Rüzgar girdi.
Yatağa oturdu.
"Güzelim benim.. Kafanı çok yoruyorsun."
Ona baktım çaresizce.
"Elimden gelen bir şey yok.."
Ellerimi tuttu.
" Elinden gelen bir şey var. Oda güçlü olmak. Güçlü kalmak. Her ne olursa olsun. Her ne yaşanırsa yaşansın."
O sırada Rüzgarın telefonu çalmaya başladı.
Telefonu eline aldı.
"kim?" dedim ona bakarken.
"babam."
Başımı salladığım sırada Rüzgar telefonu kulağına koydu.
"Alo."
"Ne?!"
"Ne diyorsun Mehmet abi!?"
Telefonu elinden düştü ve yüzü bembeyaz olmuştu.
"Ne oldu Rüzgar?!" dedim yüzünü ellerimin arasına alıp.
Cevap yok.
"Rüzgar!!"
Gözünden bir damla yaş aktı.
"Babam" dedi.
Dişlerini sıkıyordu resmen.
"ö-ölmüş." gözlerimi dehşetle açtım.
"N-ne?"
Başını salladı.
Dişlerini o kadar sıkıyorduki çenesi kırılacaktı. Ve bu ağlamamak içindi biliyordum.
Elimle akan tek damla yaşı sildim.
"kendini sıkma. Ağla. Erkekler ağlamaz diye bir kural yok."
Ona sarıldım.
Yapamadı. Dayanamadı.
Başını boynuma gömdü ve ağlamaya başladı.
Bir kaç dakika sonra Buğra odaya girdi.
Bizi görünce şok oldu.
"Ne oluyor?"
Gözümden akan yaşla burnumu çektim.
"Babası vefat etmiş." dedim fısıltılı çıkan sesimle.
Buğra dehşetle bize bakıyordu.
Rüzgar benden ayrıldı ve ayağa kalktı..
"Gidiyoruz." ayağa kalktım
"Nereye?" bana baktı.
"Babama." yutkundum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİTARİST~
Teen FictionGİTARİST İKİ GENÇ... Bir gitar var... Bu gitar bu iki gencin hayat gitarı.. Uzun ince parmaklar bir tele dokunuyor.. Ve bir ses çıkıyor.. Tiz bir ses ve bu ses tüm dünyada yankılanacak kadar gür. Sonra bir tele daha dokunuyor parmaklar.. Başka bir s...