Asansörde korku ve heyecanla geçirdiğim iki dakika içinde şehri izlemeyen bir asansörde olsam bu kadar sakin olamayacağımı düşünmüş ve şansıma lanetler yağdırmıştım. Bu asansörün öyle durmadan bozulan bir şey olmadığını düşünüyordum fakat kırk yılda bir olan şey de ben varken oluyordu. Neyse ki bu durum kısa sürdü ve aniden asansörün ışıkları yandı. Orada uzun süre geçirecek olsaydım hiç sahip olmadığım kapalı alan korkusuna sahip olabilirdim.
22.kata geldiğimde asansörün kapısı açıldı, gördüğüm ilk şey koridorun sonundan gözüken eşsiz şehir manzarası olmuştu. Bu kat en üst katlardan biri olduğundan daha dardı fakat şehri ayaklarınızın altına getiriyordu. Denizi görebiliyordum ve bulutlara yaklaştığımı da fark etmiştim. Tam buradayken önümüzdeki herhangi bir yere yıldırım düşse tam ekran ve yüksek kalitede izleyebilirdim.
Ne yapacağımı bilemez şekilde etrafa bakarken yan taraftan aşırı resmi giyinimli bir kadın topluklu ayakkabılarını tıkırdatarak yanıma geldi. O da diğer herkes gibi üstümdekilere ufak bir bakış atıp kaşlarını kaldırdı. "Ne için gelmiştiniz? Yardımcı olayım..." Kırmızı ruj sürdüğü dudaklarından dökülen cümleleri biraz geç algıladıktan sonra kısa bir süre düşündüm. Muhtemelen Aydın Bey'in ismini söylediğimde neden geldiğimi soracaktı. Her şeyi boş verip "Aydın Bey'le görüşecektim." dedim çekingen gözükmemeye çalışarak. Kadın yapmacık bir şaşkınlıkla gülümsedi ve "Randevunuz var mıydı?" dedi. Ben yutkunup "Yok ama acil bir sebebim var." dedim hızlıca. Kadın bu konuşmayı defalarca yaşamış gibi gözlerini devirdi ve "Üzgünüm, randevunuz yoksa sebebi bana açıkça belirtmeniz gerek ki haber vereyim." dedi. Ben de sinsice sırıtıp "Aydın Bey'in kendi şahsi durumlarını size anlatmamı isteyeceğini hiç sanmıyorum, lütfen beyefendiye şahsi bir mesele olduğunu iletir misiniz?" dedim ve dudaklarımı yaladım.
"Buraya her önümüze geleni alamıyoruz ne yazık ki...Bir akrabası mısınız?"
En sonunda sabrım taştı ve kendimden beklenmeyecek bir hareket yapıp kadının yanından hızla geçip arka tarafta kalan odaya doğru yürürken "Geliniyim." dedim. Kadın arkamdan bağırırken o topuklularla asla hızlı koşamayacağını bildiğimden bir odanın önüne gelip tabelasında yazan "Aydın Keskin" yazısını okuyup hızlıca odaya daldım. Ara sıra bana deli cesareti gelmesi iyi olabiliyordu.
Odaya daldığımda içerde oturan adam hızla masasından kalktı ve bana baktı. Adamla biraz bakıştığımda kalbimin içinde bir sızı hissettim. Gerçekten Özgün'le çok benziyorlardı. Yüz hatları aynıydı fakat adamın yüzündeki yorgunluk izlerini görebiliyordum. Saçlarındaki beyaz telleri ve yorgun göz altlarını fark ettiğimde bu beni düşünmeye itti. Bu adamı hayatının hangi bölümü bu kadar yorgun düşürmüştü?
Ağzımı açıp bir şey söyleyeceğim sırada az önceki sekreter kadın birden kapıyı açıp içeri girdi ve bana tehditkar bir bakış atıp mahçup bir yüz ifadesiyle Aydın Bey'e döndü. "Aydın Bey...kusura bakmayın, birden daldı içeri. Şahsi bir mesele olduğunu söylüyordu...hemen güvenliğe haber veriyorum..."
Gözlerimi büyüterek kadına baktığımda Aydın Bey elini kaldırdı. "Gerek yok Hale, sen işine geri dön." Aydın Bey'in söylediklerinden sonra isminin Hale olduğunu öğrendiğim sekreter bana bir kez daha kötü kötü bakıp odadan çıktı ve kapıyı kapattı. Aydın Bey masasının yan tarafından dolanıp bana doğru geldiğinde kısa bir süreliğine dikkatimi masasının arka tarafının tamamıyla cam olması ve şehir manzarasını gözler önüne sunması çekti fakat dikkatimi çabuk toparladım ve Aydın Bey'e baktım.
"Birden odama dalmanıza sebep olacak kadar önemli olan şahsi meseleyi açıklar mısınız hanımefendi?" Aydın Bey birkaç adım uzağımda durdu ve kollarını göğsünde bağladı. Söyleyeceğim şeyi tepkisizce bekliyordu. O an beni tekrar stres ele geçirdi ve nasıl başlamam gerektiğini düşündüm. "Doğaçlama git Lina, doğaçlama..."
"Şey...merhaba öncelikle. Kusura bakmayın odanıza birden daldım ama dediğim gibi önemliydi, Lina ben." Elimi uzatıp biraz eğildim. Aydın Bey elimi sıktıktan sonra devam etmemi istercesine baktı. Yutkunup hiç sormamam gereken bir soruyu sordum: "Siz...hiç aşık oldunuz mu?"
"Aptal Lina! Aptalsın kızım sen! Doğaçlamadan anladığın bu muydu cidden?! Adam kesin seni ciddiye almayacak! Malsın kızım sen!"
İçimden kendime saydırırken dudağımı dişleyip toparlamaya çalıştım. "Yani...öyle demek istemedim, eskiden..."
"Oldum ama anlatacağınız şeyle ne ilgisi var acaba?" Adamın gözlerinin bulutlandığında dudaklarımı dişlemeye devam ettim. Gerçekten üzgünlüğünü hissetmiştim. Söyleyeceklerim onu muhtemelen geçmişine götürecekti ama yapmalıydım. "Sevdiğin kadın zorla başka biriyle evlendirildi değil mi?" dedim çekinerek. Sözümden sonra bakışları değişti, yüzünden anlamlandıramadığım bir ifade oluştu. "Bunları nereden biliyorsun?" dedi gizlemeye çalıştığı acı dolu bakışlarla. Gerildiğim için ellerim ve ayaklarımın üşüdüğünü hissetmeye başladığımda çekinerek sözüme devam ettim. "Nereden bildiğim önemli değil, önemli olan başka bir şey var..." Derin bir nefes aldım. Adama direkt sevdiği kadından bir oğlunun olduğunu söylemekten çekiniyordum. Bu adamı gerçekten sarsabilirdi ve ben nasıl yapmam gerektiğini bilmiyordum.
"Önemli olan şey ne?" dedi Aydın Bey bir adım yaklaşarak. Gözlerinden endişelendiğini anlamıştım, sevdiği kadına bir şey olduğunu düşünmüş olabilir miydi? "Sevdiğiniz kadın sizden zorla koparıldığında..." Adamın merak dolu bakışlarına karşılık yutkunup devam ettim. "...aslında sizden koparılan tek şey sevdiğiniz kadın değildi."
Aydın Bey'in gözlerini kapatıp derin bir nefes aldığını fark ettiğimde her şeyi boş verip çığlık atarak odadan çıkmama ramak kalmıştı. Aydın Bey birden bir şeyler düşünmüş olmalı ki ifadesizleşti ve "Devam et." dedi. Sesi birden çok hissizleşmişti. Bu halini gördükten sonra ona bunu söylemenin daha kolay olacağını anladım. Derin bir nefes alıp konuştum.
"Sevdiğiniz kadının karnındaki oğlunuz da sizden koparılmıştı."
Ortamda sessizlik olduğunda korkarak Aydın Bey'e baktım. Düşünüyor gibiydi ama dışarıdan bunu söylememin hiç anlamı olmamış gibi gözüküyordu. Ne düşündüğünü çok merak ediyordum.
Beni geren sessizlik nihayet Aydın Bey tarafından bozulduğunda dikkat kesildim. "Sana neden inanmalıyım Lina?"
Ona şaşkınlıkla bakarken gözlerim büyümüştü. Böyle bir tepkiyi kesinlikle beklemiyordum. Ne diyeceğimi bilemeyerek ağzımı açıp kapadım. Aydın Bey'in bakışları sertleşti. "Buraya gelip şahsi bir mesele olduğunu söyleyerek zorla odama dalıyorsun, şimdi de geçmişimden bir şeyler anlatıyorsun. Sana inanacağımı düşündüren nedir?" dedi sert bir sesle.
Haklıydı, durup dururken gelen bir yabancı bana böyle şeyler anlatsa ben de inanmazdım. Kendimi kanıtlayacak bir şeye ihtiyacım vardı, bunun içinse kısa bir süre düşünmem yetmişti. Kendimi nasıl kanıtlayacağımı bulmuştum. Hem de birçok yolum vardı. "Bana bunları oğlunuz anlattı ve sizin annesine verdiğiniz bir şeyi bana hediye etti." dedikten sonra Aydın Bey'in bakışları eşliğinde üstümdeki ceketin sol kolunu sıyırdım ve Özgün'ün bana verdiği deri bilekliği görünür hale getirdim. Aydın Bey'in bakışları bileğime döndüğünde "Sevdiğiniz kişi oğlunuza gerçekten aşık olduğunda aşık olduğu kişiye bu bilekliği vermesi gerektiğini söylemiş. Oğlunuza da sizin hikayenizi anlatmış. Hatta size oğlunuzun fotoğrafını gösterirsem daha iyi anlarsınız." diyip bakışları bileğimde takılı kalan Aydın Bey'e telefonumdan Özgün'ün bir fotoğrafını açıp gösterdim. Aydın Bey'in bakışları telefonumun ekranına döndüğünde şok içinde ekranı incelemeye başladığını gördüm. Bu sefer duygularını gizleyemeyecek kadar şaşırmıştı.
Bakışları telefonumdan inip bana kaydığında o anki yüz ifadesiyle daha çok Özgün'e benzediğini fark ettim ve bu ruhumun çatırdamasına sebep oldu. Karşımdaki duygulu adamın da ruhunun çatırdadığını biliyordum çünkü gözlerinden anlayabiliyordum.
Aramızda kısa bir bakışma geçtiğinde bir şeyler hissettim. Bakışlarında hüznü, pişmanlığı, kızgınlığı ve hala bitmemiş olan aşkı görmüştüm. Geçmişinin aslında asla geçmiş olmadığını anlamıştı ve yıllarca geçmişiyle arasına ördüğü duvarlar yıkılmıştı. Bu enkazın altında kalmamalıydı çünkü yardımına ihtiyacım vardı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güven Bana ~yarı texting~
Short StoryAyaklarımı bağlayan, ruhumu zincirleyen bu duygu; benim lanetimdi. Asla "Ben böyleyim." diyemedim. Hakkımda söylenen her söz tenime sicim gibi yağan buz taneleri gibiydi. Kozama kapandım, kırıldım. Küçük bir umut ışığı bir gün perdemden içeri sızdı...