Odamda dört dönerken telefonumun bildirim sesiyle yerimden zıplayıp kafamı duvara vurdum. O kadar heyecanlıydım ki kafamın acısını umursamadan Görkem'in attığı mesaja girdim. Bana bir adres atmıştı. Adresi gördüğüm gibi çığlık atıp odamda koşturmaya başladım. Zıplaya zıplaya odaya gittiğimde sevinçten ağlamak üzereydim. Önce koridorda abimle karşılaştım. O anki sevinçle birden ona sarıldığımda dengesini kaybedecekken duvara tutundu ve "N'oluyor lan?" diyip sarılışıma karşılık verdi. Kahkaha atıp ondan ayrıldım ve yanaklarından öpüp "Bir şey yok." dedim ve koşarak salona gittim. Abimin şok olduğuna emindim ama fazla umrumda değildi. Bir adrese böyle sevindiğimi öğrenseler beni deli hastanesine kapatmaları çok olasıydı.
Salonda bir koltukta yan yatarak televizyon izleyen anneme de sarılıp onu öptükten sonra "Saat beş oldu biliyorum ama bir yere gitmem gerek, çok önemli benim için anne gideyim mi?" dedim ve masum köpek bakışları attım. Annem bu enerjik ve sevecen halime şaşırmış şekilde bakarken "Nereye gideceksin?" dedi kuşkuyla. "Şehir merkezine gitmem gerek, gerçekten çok geç kalmam." diyip dudaklarımı büzdüm. Annem duvar saatine bir bakış attıktan sonra "Ne olduğunu sormuyorum sana güvendiğimden. Ama en geç 7'de eve geliyorsun. Gelmezsen dışarıya çıkmalarına elveda edebilirsin." dedi. Bir çığlık daha atıp anneme tekrar sarıldım ve yanağına öpücük kondurdum. Daha sonrada kafasında soru işaretleri dolu ev halkının yanından odama uçtum ve ilk bulduğum kıyafetleri üzerime geçirdim. Giyinirken kalbimin atışını kulaklarımdan duyabiliyordum. Giyindikten sonra telefonumu ve akbilimi yanıma aldıktan sonra Görkem'e teşekkür ettiğim on tane mesaj attım. Hava çok soğuk olmadığından deri ceketimi ve botlarımı giyip kimseye bir şey söylemeden hızla evden çıktım. Otobüs durağına vardığımda heyecandan durağın direğine yaslanmış bir haldeyken ayağımı oynatıp duruyordum. Belki bu heyecanım bir işe yaramazdı ve Aydın Bey Özgün'le alakası olmadığını söylerdi ama denemeden bilemezdim ve küçücük bir ihtimal bile ayaklarımı yerden kesmeye yetmişti.
Otobüse bindikten sonra şehir merkezine uğraşana kadar geçen 10-15 dakikalık süre içinde yapmak üzere olduğum şeyi düşündüm, nasıl bir durumla karşı karşıya kalacağımı bilmiyordum. Aydın Bey'in nasıl biri olduğunu bilmiyordum. Böyle büyük umutlarla oraya gidip umut kırıklığıyla dönmek istemiyordum. Çünkü şu an Özgün için kurtuluş olarak gördüğüm tek şey buydu ve bunun işte yaramasını istiyordum. Umutlanmamam gerekliydi ama umutlanıyordum işte. O beni olmak istediğim kişi haline getirmişti ben de onun olmak istemediği kişi olmasını engelleyecektim. Bu hangi yolla olursa olsun denemek zorundaydım.
Şehir merkezine geldiğimde otobüsten indim ve sakin kalmaya çalışarak adrese doğru yürüdüm. Bu büyük bir şirketin binasıydı, daha önce orada birkaç kez bulunduğum için biliyordum. Özgün'ün babasının böyle varlıklı olması meselesi beni hala şaşırtıyordu ama düşünmem gereken mesele o an bu durum olmadığı için fazla sorgulamadan yürümeye devam ettim. Stresten yola direkt atlamamak için karşıdan karşıya geçerken defalarca yola baktığım için etrafımdaki insanların birkaçının garip bakışlarına maruz kalmıştım ama önemseyemeyecek kadar stresliydim. Özgün hayatıma girdiğinden beri heyecan ve stres en çok hissettiğim duygulardı, bu durum bazen zor olabiliyordu.
Nihayetinde kısa bir yürüyüşten sonra tahmini olarak 20 katın üstünde devasa olan binanın önüne ulaşmıştım. Kafamı kaldırıp binaya göz attığımda camlarının çoğu büyük binadaki gibi ayna gibi olduğunu gördüm. Binanın en üst katına doğru uzanan ve renkleri ara sıra değişen ışıkları vardı ve havanın kararması yakın olduğundan parlamaya başlamışlardı.
Girişe doğru bir bakış atıp sakinliğimi korumaya çalıştım. İçeri girince ne yapacaktım? Adamın adını söyleyecektim ve görevliler beni muhtemelen en üst katlardan birine göndereceklerdi. Sonrasında ne olacaktı? Böyle iş adamlarının sekreterinden randevu almak gerekirdi ve randevum olmadığından içeri girmekte sıkıntı çekebilirdim. Her şeyin sonunda içeri girebilsem söze nasıl girecektim? "Merhaba, ben sizin eski aşkınızla ilişkinizden doğan oğlunuzun sevgilisiyim, o sizin oğlunuz -ah bunu zaten söylemiştim- ve üvey babası tarafından zorbalığa mağruz kalıyor. Onu kurtarır mısınız?"
Düşüncelerime göz devirip kısık sesle "Doğaçlama git Lina, işler korkunçlaşırsa arkana bakmadan kaç." dedim ve girişe doğru yürümeye başladım. Binaya girdikten sonra beni ilk karşılayan şey güvenlikti. O garip makineden geçip güvenlik görevlisinin tanımaz bakışlarına karşılık "Ne var?" dercesine bir bakış attım. O ise kaşlarını kaldırıp önüne döndü. Bu davranış fazla kuşkulu geldiğinden üzerime göz attım, lekeli kıyafet falan mı giymiştim? Bir sorun olmadığını görünce adamın odasını soracağım birisini aramak için etrafa bakınmaya başladım. Ben bakınmaya başladığım sırada takım elbiseli bir adam yanıma geldi ve "Buyrun, ne için gelmiştiniz? Yardımcı olayım." dedi aşırı kibar bir ses tonuyla.
"Aydın Bey'le görüşecektim." dedim kendimden emin görünmeye çalışarak. Görevlinin kaşları kalktı, şaşırmış gibi görünüyordu. "Randevunuz var mıydı hanımefendi?" Beni süzerken sanırsam ne için görüşmeye geldiğimi anlamaya çalışıyordu. "Bunu sekreterinin sorması gerekmiyor muydu?" dedim ve öyle olması gerekmesi için içimden dua etmeye başladım. Adamın bakışları değişti, bunu beklemediği belliydi. "Haklısınız hanımefendi, asansörler şu tarafta. 22. kata çıkarsanız size yardımcı olacaklardır." derken biraz ileriyi gösterdi. Ben de bilmişçe sırıtıp "Teşekkürler." dedim.
Adamdan uzaklaştıktan sonra fark etmeden biraz tuttuğum nefesimi hızlıca verdim ve soluk alışverişlerimi düzeltmeye çalıştım. Asansörlere ulaştığımda asansörü çağırdım ve etrafı incelemeye başladım. Giriş katında bir adet asma kat vardı ve bu sebeple tavan çok yüksekti fakat içerisi koyu renkteki taşlarla ve mobilyalarla döşendiği için insanın içi kararıyordu. Asansörü beklerken ayağımı sallamaya başladım, nerede kalmıştı?
Nihayet asansörün üst kısmında "0" ı gördüğümde rahatladım. Kapısı açıldıktan sonra içeriden birkaç takım elbiseli çalışan indi. İnerken birkaçı beni süzmüştü. Asansöre binerken bıkkınlıkla üstüme baktım. Böyle resmi bir yere taytla gelmemde garip hiçbir şey yoktu!
22. kat için düğmeye bastığımda kapı kapandı. Yerden yükselmeye başladığımı hissettiğimde anlık bir dürtüyle arkamı döndüm. Anında gözlerim sonuna kadar açıldı, asansörden birkaç kattan sonra dışarısı gözüküyordu ve çok yüksek bir katta olmamama rağmen şehir ayaklarımın altında gibi hissetmiştim. 22.kata iyice yaklaştığımda şehri bu kadar yukardan gördüğüm için içim ürpermeye başlamıştı. Yüksekte olmak bana zevk verirdi ama bu ürpertinin de zevk verdiğini anlamıştım.
19.kattan çıkarken birden asansör durduğunda gözlerimi kırpıştırdım. Biri mi binecekti?
Asansörün kat numarasını belirten yazısının yanmadığını görünce alnıma sertçe vurdum. Bir işimde saçma sapan bir duruma düşmesem olmazdı! Gerçekten asansör ben bindiğimde mi bozulmuştu?! Ya çok berbat bir senaryonun başrolüydüm ya da bahtım karaydı. Her ne olursa olsun nerde bokluk, orada Lina diyebileceğim bir raddeye gelmiştim. Cebimden telefonumu çıkardığımda onun da çekmediğini fark edip sinirle güldüm.
"Ulan 19.kattayız! Seni çekmen için kaçıncı kata çıkarmam gerekiyor insafsız!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güven Bana ~yarı texting~
ContoAyaklarımı bağlayan, ruhumu zincirleyen bu duygu; benim lanetimdi. Asla "Ben böyleyim." diyemedim. Hakkımda söylenen her söz tenime sicim gibi yağan buz taneleri gibiydi. Kozama kapandım, kırıldım. Küçük bir umut ışığı bir gün perdemden içeri sızdı...