BÖLÜM 8

3.7K 116 10
                                    

14 Ocak 1999 - Amed ( Diyarbakır)

Kara kış, Amed'in etrafını sarıp sarmalarken o büyük kasvetin maruz bıraktığı sıkkınlık ve içe dönüşlük herkese bulaşmıştı.

Sokaklar kimsesiz, köhne tenhalar derin ve kirliydi. Etraf sessiz ama bir o kadar rüzgar hakimiyetindeydi.
Şafağın doğduğu an, Amed'te yeni bir gündü.
Burası Amed, terazisi yamuk bir şehirdi.

...

Ağaya bağlı amelelerin kar kış demeden işinin başına koyulmasıyla gece bitmiş, aydınlığa kavuşulmuştu. Akşam geçirilen kara kışın korkusu, sabah yüreklerden silinip gitmişti.  Erkekler işe koyulmuş, kadınlar da evlerinin önünü süpürmeye başlamışlardı.

Her gün olduğu gibi sıradan, boş bir gündü. Uzaktan öyle görünüyordu. Günün, dünden bir farklı yoktu ki bir olay kara kıştan beter bir şekilde yüreklere konulmuştu.

İşe koyulan erkeklerin, evlerini süpüren kadınların akıllarında sadece bir merak vardı. Sıradan bir gün değildi bugün. Sıradan bir gece geçirilmedi dün akşam.

Bir yürek tenhası ki kimsenin ağzını bıçak açmıyordu.

Herkesin zihninde tilki gibi dolaşan, içini de  fare gibi kemiren bir merak vardı.

"Dün gece kimi kim vurdu?"
.
.
.

Tanoğlu  Baran Ağa'nın  oğlu Şerwan'ın   yediği halt herkes tarafından duyulmuştu Amed'te.  Şerwan Tanoğlu'nun,  Midyat'ın Sarafoğlu aşiretinden Bennu'yu  hamile bıraktığı öğrenilmiş. Rezillik tüm doğuda duyulmuş,  diğer ağalar bu rezilliğin derhal bitmesini istiyorlardı.

Amed'in tenha bir sokağında bir el silah sesi duyulmuştu. Düşmanı olan aileler bir ateşin içine düşmüştü. Oğlu ve kocası evde olmayan her kadının yüreğinde ateş yangın yerine düşmüş, kimisi çoktan ağlamaya başlarken  kimisi de korku dolu gözlerle pencere kenarında sabahı sabah etmişti.  Öyle bir korkudur ki o, bir ömüre yeterdi.

Burası Amed, evlere sık sık ateş düşerdi. Kan davası, namus davası diye diye her evden bir yiğit kesilirdi. Ateş bacayı değil, yüreği yakardı. Sönmeyen, hep tüten ama hiç bitmeyen.

O karanlık ve soğuk gecede, Midyat'ın aşireti Sarafoğlun'dan Bekir Ağa, kızının ırzına geçen Amed aşireti Tanoğlu Baran Ağa'nın oğlu Şerwan'ı bulmuş ve hesap sormuştu. 'Kız artık benim kızım değil, alacaksan al almazsan onu öldü bil.' demişti. Çekip gidecekken Şerwan'ın silah çıkarması üzerine Bekir'in adamlarından biri bir anda Şerwan'a ateş etmişti.  Geriye sadece olay yerinde yatan cansız bir beden kalmıştı.

Oysa Şerwan, 'Bennu' yu almazsam beni öldü bil asıl! " demek için silahı çıkarmıştı.

Abisinin vurulduğunu duyan Hazar,  intikamını almak için Bekir'in oğlu Kenan'ı  vurmak için harakete geçse de babası Baran buna engel olmuştu. Bir oğlunu kaybeden adam bir diğerini kaybetmeye dayanamazdı.

İki şehir, iki aşiret arasında kan yeminleri edilmiş, savaş ilan edilmişti.

Gençlik yıllarında iki yakın dost olan Baran ve Bekir, bunca yıl sonra düşman olmuşlardı. Baran Ağa'nın içinde sırtına aldığı darbenin yükü varken, Bekir'in "Ben öldürmedim, oğlun silah çıkarınca adamım 'Dur!' diyemeden çekip vurdu." diyememenin yükü vardı. İki kadim insanın dostluğu hesaplaşamadan bitmişti. Sessizliğe bürünen Baran Ağa, tüm ailesini alıp Amed'i terk etmişti.  Bu kanın durduğu anlamına gelmese de bir süreliğine durdururdu.

Altı aşiret büyüklerinin bir araya gelip divanda karar vermeleri gerekiyordu. Baran Ağa, İstanbul'a taşınmasından bir buçuk ay sonra Amed'e geri gelmişti.

Deniz ( FİNAL) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin