Deniz, onu sıkan gelinliği yüzünden derin nefes aldı. Ruhunun sancıdığını, annesini daha şimdiden çok özlediğini hissediyordu. En önde gelin arabası ve ardından onu takip birçok arabanın girdikleri her yerde ihtişamı gösterecek şekilde korna öttürmesinden rahatsız oluyordu. İlla herkesin bilmesi şart mıydı? Özellikle Tanoğlu aşiretini hiç tanımaz bilmezken! Deniz vakit geçtikçe pişman oluyordu. Deniz vakit geçtikçe korkuyordu. Yanında rahatça takılan, ara sıra evlilik selfiesi çeken Rüzgar'a bir şey sormak istese de çekiniyordu. Daha iki laf edemeyen kız, onun eşi oluyordu. Bütün bu absürtlüğün için kendisine de, kaderine de lanet etti. Koskoca aşiretten tek konuşabildiği Hayat'tı. Onun yanında olmasını istiyordu, tek kalmak istemiyordu. Bir yandan da acaba görümcelik yapacak mı düşüncesiyle de kendini yiyordu. Sonuçta Hayat, kendisinden bir yaş büyüktü.
Çaktırmadan Rüzgar'a baktı. Arabanın içinde saatlerdir kimse konuşmuyordu ve bundan sıkılmaya başlamıştı. Zaten gelinlik sıkıyor, duvağı da nefes daralmasına sebep oluyordu. Dayanamayıp konuşmaya karar verdi. En azından bir soru sorarsa konu konuyu açabilirdi.
Biraz öne doğru eğilerek;
'' Ceyda Hanım... Acaba sizin konak şuan çok kalabalık mı,?'' diye sordu. Gerçekten de nasıl hitap edeceğini bilmiyordu.
Ceyda, ön koltuktan arkaya doğru bakıp gelinini süzdü.
'' Annen oluyorum artık hanımı at. Evet kalabalık. Girince oturmuş büyüklerin ellerinden öpeceksin, hepsi çok yakın akrabamız. Hayat ile gelin karşılaması oynayacaksınız. Sonra Rüzgar seni eve sokacak. Arka bahçede yemek yenecek. Biraz halay çekip eğlenirsiniz. Bugünün özel olduğunu bil, kıymetini bil gelinim.''
Deniz çaktırmasa da söylenilen sözlerden rahatsız olmuştu. Gelin- kaynana özellikle anne lafına alışamıyordu.
Rüzgar, arabaya bindiklerinden bu yana gizlice gelinini süzüyordu. Gerçekten, duvağı olsa bile çok güzel gözüküyordu. Bu anı zihnine ilmek ilmek kazıdı. Onu gelinlikle görmek çok güzeldi. Ters giden bir şey vardı ki emanetine aşık olmaktan korkuyordu. Onu gördüğü günden bu yana da aklından hiç çıkmıyordu. Ne kadar silmek istese, o kadar mesken belleniyordu. Ama kendisine ve amcasına verdiği bir söz vardı. Mesafesini bilecekti. Nasıl bir mesafe olacaksa artık, kız karısı oluyordu. Belirsizlikler ve absürtlükler onu iyice yoruyor, kız aklını başından almasına yetiyordu.
Uzun bir süre sonra, vakit akşam üzeriyken nihayet arabalar konağın önünde durmuştu. Hazar ve Ceyda hemen inmişti. Deniz yüreğinde buruklukla ağlamaya başladı. Bu sefer kısık bir şekilde sesi duyuluyordu. İnmeye de korkuyordu. Titreyen ellerini bastırmak için gelinliğini sıkıca tuttu. Öyle bir sıkıyordu ki eklemlerindeki beyazlık gözüküyordu. Durumu fark eden Rüzgar, tam inecekken derin bir of çekip geri yaslandı. Duvağın üzerinden çenesini tutup kendisine çevirdi. Yaşlaşmış ve ürkek gözlerini görebiliyordu. Baktı, Derince inceledi.
'' İnsan kesmiyoruz, ecelini değil, hayatını yaşamaya, nefes almaya geldin. Bana hemnefes ve hemdem olmaya geldin. Karım olmaya geldin. Korkma, ben burdayım.'' dedi.
Deniz duydukları karşısında yüreğine su serpilmiş gibi rahatladı. Sözleri güven veriyordu, ben buradayım diyordu. Ellerini duvağın altından geçirip gözyaşlarını sildi, biraz burnunu çekip genizini temizledi ve ''Hazırım.'' diyerek gülümsedi.
Rüzgar, arabadan özgüvenli ve mutlu şekilde indiği gibi davul zurnalar gelin geldi dercesine coşkuyla çalmaya başlamışlardı. Arabanın etrafından dolanırken düğmesini ilikleyip Deniz'in kapısını açtı. Sağ kolundan ve gelinliğin altından açılmayacak şekilde tutarak inmesine yardımcı oldu. Deniz inince erkeklerin ıslıkları etrafı inletmişti. Şimdi kapının önüne gelmişlerdi. Kapının önünde Deniz ve Rüzgar arkalarında Hazar ve Ceyda duruyordu. Deniz, kendisini hazır hissedercesine bir elinde çiçeğini tutuyor, diğer eliyle de gelinliğini hafifçe kaldırıyordu.
Gözlerini kapadı ve Rüzgar'ın kolunu sıkmaya başladı. Rüzgar da hiçbir şey belli etmeyerek tokmağa vurdu. İçerinden çocukların 'geldi, gelin ve damat geldi!' sevinç çığlıkları duyulmaya başlanmıştı. Birkaç saniye sonra konağın kapısı, Deniz'e açılmıştı. Deniz gözlerini açtığı gibi avludaki kalabalığı gördü.
'' Ben geldim baba...'' diye fısıldadı. Burnunun direği sızladı çünkü buram buram baba hasreti kokuyordu. Babası buradaydı, kızını bekliyordu...
Hep birlikte içeri sağ ayakla adım attıklarında, bütün kalabalık zılgıt çalmaya başlamıştı. Alkış, kıyamet hırla giderken, kapının yanında duran Hayat, yengesinin eline testi verdi. Bolluk, bereket ve güzel bir evlilik için testi kırılıyordu. Deniz gülümseyerek testiyi bir kere salladıktan sonra hiddetle yere vurdu. Ruhu gibi tuz buz olmuş testiye ve içinden çıkanlara baktı. Sahte gülümsemesi ile tekrardan Rüzgar'ın kolunu tuttu. Bu ayakkabılar ile yürümek gerçekten çok zordu.
Kenarda yaşa göre sıralanmış gibi oturan yaşlıların ellerini öpüp her birine ''hoş buldum.'' dedi.
el öpme, selamlaşma ve biraz soluklanma sonrası oturduğu yerinden kaldırıp Hayat ile birlikte avlu ortasında karşılama oynamaya başladı. Damat sandalyesinde oturduğu yerden Deniz'in kıvrak oynayışını ve güzelliğini izliyordu, Rüzgar. Birazdan evine sokacak ve duvağını açıp o güz güzelliğine doya doya bakacaktı.
Deniz'in ona dokunuşları, çekinerek kolunu tutması, hissetmesi yüreğini yakıyordu. Bir alev ki ancak onda sönüyordu. 'Deniz...' diye geçirdi içinden. 'Sen şimdiye kadar neredeydin ?'
oynama bittikten sonra Rüzgar, Deniz'in kolundan tutup bir adım attı.
SON
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deniz ( FİNAL)
Novela Juvenil~KÜÇÜK BİR DENİZ KIZI HİKAYESİ ~ Başını yana yatırıp kollarını açtı. Parmak uçlarında, kesimlerde, her bir zerresinde efil efil esen rüzgarın huzurunu hissetti. Başını kaldırdı ve ellerini aşağı indirdi. Ayaklarında, ellerinde, her bir zerresind...