Sanrımda açan umudundun, gözlerinde parlayan o hareler
Şimdi bin bir acının, sancılarımın sebebidir
Vazomda çiçek, ölü çiçeğim... Topraksız ve susuz...
Gözlerini açtığında zifiri karanlığın içindeydi. Karanlık onu için içine çekiyordu. Bir küçük damla gözünden akarken, asi esen Rüzgar tersine tersine saçlarını savuruyordu. Şiddetli bir fırtınanın tam orasında tepkisiz duruyordu. Konuşmak istedi, gitmek istedi, yapamadı. O durdukça fırtına şiddetlendi. Rüzgar sesini uğultuya bırakırken sonsuz bir boşluğun içinde kaybolduğunu hissetti. Dipsizliğin dibini hissediyordu, kayboldukça düşüyordu.
Gözlerini açtığında puslu vadinin ortasında dizlerinin üzerine düşmüş vaziyetteydi. Kara gökyüzünü kaplayan gri bulutlar hızla dönüyordu. Uzun ağaçların ortasında, ıssız ormanın uğultusu içine işlemişti.
Gözlerini açtığında mezarlıktaydı. Gecenin yarısında, kimsesizler mezarlığındaydı.
Gözlerini açmadı.
Kapalı olmasına rağmen büyük bir ışık huzmesi önünde parladı. Uyanmak istedi, uyanamadı.
Hayatının bir çoğunda duygularından yoksun bir ahmakken, onunla büyümüş, olgunlaşmayı onunla öğrenmişti. O yokken de, varlığı vardı. Tanımadan adı geçerdi... Sevemem ama atalarım için o kızı kurtaracağım, derdi. Eli, elindeyken başı üstüne yaslıydı. Geldiği ilk günü düşündü, onu gördüğü ilk anı.. Aciz, korkak bir kızdan, cesur kadına... Öyle güzeldi ki, onu istedikleri gün... Gül yanında halt eder kendisi gül iken... Kahverengi saçlarının arasından parlayan huzmeler yüreğine düşer ateş gibi yakardı. Onu kırmızılar içinde gördüğü gün, kırmızıyı ilk defa görmüştü. Her renk daha anlamlıydı, o taşıyorsa. Keskin bakışların arkasında kuzu gibi narin bakışları vardı. Onun ağzından adını duyduğunda, sevebilirim demişti... Onu beyazlar içinde gördüğünde, beyaz en güzel beyazdı. İşte o gün onu kendisine aldığında, sevebilirim demişti. Dokunmam dediği kızı şimdi elini bırakırsa hayatından kopacakmış gibi hissediyordu. Bir yıldı, bin yıl geçse yine yetmezdi. Onca zorluğa beraber göğüs germişlerdi. Birbirlerini sevmek istemişlerdi ve sevmişlerdi. Şimdi o büyük aşkın küçük meyvesi annesinin karnındaydı. Karısına benzeyen bir kızı olacaktı, bir sürü erkek evlat verseler, kızını hiçbirine değişmezdi. Aşıktı, o vakur adam dünyayı yener ama onlardan geçemezdi. Her şeyinden vazgeçer ama onlardan geçemezdi.
Uyandı.
Bir süre çatlak beyaz duvarı inceledi. Hangisindeydi, hangisi gerçekti? Neler olmuştu her şeyi hatırlamak istedikçe hiçbir şey hatırlayamadı. Elinin üzerinde bir el vardı. En son Rüzgar'ın kucağındaydı. Yanında birinin varlığını hissediyordu. Bebeğine bir şey olmuştu!
Aklına gelen son düşünceyle aniden hıçkırarak kalkmaya çalıştı. Tepkisiyle beraber elinin üzerine yaslanan Rüzgar telaşla elini sıktı.
- BEBEĞİM!
Başını okşayıp geri yatırmaya çalıştı
- Şşş buradayım hayatım. Sakin ol.
Rüzgar bir anda şükürler ederek derin nefes aldı. Deniz'in gül kokulu başına öpücük kondurdu. Titreyen eli bir an karnına gitti. Bebeği onunla mıydı?
- Aşkım...
Deniz aniden ağlamaya başladı. Başını saran kocasına sığınıp sarıldı. Sinirleri boşalırken bebeğine bir şey oldu korkusu onu mahvetmişti.
- Bebeğim iyi mi Rüzgar?
Rüzgar onu sıkıca sarıp başını öptü. Yatağın köşesine oturup yüz yüze gelince alnına öpücük kondurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deniz ( FİNAL)
Teen Fiction~KÜÇÜK BİR DENİZ KIZI HİKAYESİ ~ Başını yana yatırıp kollarını açtı. Parmak uçlarında, kesimlerde, her bir zerresinde efil efil esen rüzgarın huzurunu hissetti. Başını kaldırdı ve ellerini aşağı indirdi. Ayaklarında, ellerinde, her bir zerresind...