39

5.8K 469 301
                                        

Sinirliydim. Dünden, belki de o günden bile daha sinirliydim. Ona ima etmek için basit bir mesaj atmıştım, kestirip atması yerine devam etmiş ve beni delirtecek raddeye getirmişti. Bir de ondan korkacak mışım gibi sarf ettiği o cümleler yok muydu...

Elimin altında ki Ho Jin'i sertçe yatağın üzerine bırakıp ayağa kalktım. Yok onu zorlamayacak mışım da, evime kadar gelirmiş. Gelirse gelsin, ondan korkmuyordum ayrıca.

Tam bu sırada aşağı katta ki zilin sesini duyduğumda olduğum yerde durdum. Daha konuşmayı bitireli on dakika belki olmamıştı. O hangi ara?

Kapıya alacaklı gibi vurulmaya devam edildiğinde odamdan çıkarak hızla aşağı kata indim. Onun yüzünden mahallede ki komşulara rezil olmak istemiyordum, gecenin bu saatinde. Şanslıydım ki annemler bu hafta şehir dışına çıkmıştı. Zaten o yüzden bu kadar rahat konuşabilmiştim onunla.

Kapıyı açtığımda beklediğim bedeni görmüştüm. Gözlerini üzerime dikmişken, benim hala soğumayan sinirimle kapıyı tutarak yüzüne baktım.

"Ne var? Niye geldin?"

Gözlerini benden asla ayırmıyordu.

"İçeride konuşalım."

Kaşlarımı kaldırdım. "Hah," diye bir ses ağzımdan çıktığında devam ettim. "Hangi hakla pardon?"

"Bu gece konuşmadan bir yere gitmeyeceğim Ji Yeon." Sesi sert ve ısrarcıydı. Bu onun ne kadar kararlı olduğunu gösteriyordu ama onun kadar bende inatçıydım.

"İyi, kapının önünde sabahlarsın o halde." Omuz silkip kapıyı kapattığımda araya koyduğu ayağı buna engel olmuş ve ben ne olduğunu anlamadan bedenini evin içinde bulmuştum.

Gözlerimi kırpıştırdım. "Git evimden."

Omuz silkti umursamazca. "Konuşalım sonra giderim."

Gözlerim sinirle kısılırken elimi hangi ara yumruk yaptım bilmiyordum. Onu şu an pataklamak istiyordum. Beni sinir ediyordu.

Ellerimi göğsüne dayayıp tüm kuvvetimle itince bir kaç adım geri gitti. "Git hangi kızı altına alıyorsan al, benden uzak dur. Konuşmak istemiyorum!"

Güldü hafifçe. "Keşke sürekli bu konuyu açıp, dayanamadığını belli etmesen."

Alay dolu bir kahkaha attım. "Yoongi emin ol, umrumda bile değilsin, şimdi bas git şuradan!"

Bir adım attı. Olduğum yerde durdum, sonra bir adım daha. Bana yaklaşmasını istemediğim için gerilemiştim. Ama ben geri gittikçe o üzerime geliyordu.

"Yaklaşma bana."

Tekrar bir adım attığında gidecek yerim kalmamış üst kata çıkan merdivenlere yaslanmıştım. Durmadan bu sefer üzerime doğru eğilmişti.

"Mesajda neyden bahsettiğini anlatmak ister misin yoksa..." Yutkundum. Yakınlığı iyi değildi. Gözleri dudaklarıma indi. "Yoksa nefes bile almana izin vermeden seni öpmemi mi tercih edersin?"

Kaşlarımı çattım. "Bana dokunamazsın!"

Elini iki yanıma dayayıp daha da üzerime eğildiğinde dengeli düşünemiyordum. Aklımı karıştıran çok şey vardı.

"Aramızda milimler varken bunu söylemen komik." Gözümün tam yanına düşmüş saçı parmağını yüzüme sürterek kulağımın arkasına itti. "O yüzden şimdi anlatmaya başla bence."

Dişlerimi sıktım sinirle. Bana mı dokunmuştu bir de?! Damarlarımda ki kan patlayıp etrafa saçılacak gibiydi. Gerçekten çok fazla sinirliydim.

Karnımın üstünde tuttuğum iki elimle göğsünden sertçe ittim ve oluşan boşluktan kendimi sıyırdım. Dönüp ona baktığımda merdivenlere oturmuş hafifçe sırıtıyordu.

"Bir daha sakın başkasına dokunduğun o ellerini bana sürme! Senden daha da iğreniyorum."

Derin bir nefes verdi. Benimle uğraşmak onu yormuş olmalıydı. Ama bu hiçte umrumda değildi. Şu evden çıkıp gitmesi için her şeyi yapardım.

Ona arkamı döndüm ve sinirli adımlarımla salona geçip L koltuklardan birine geçtim. Kollarımı istemsizce göğsümde bağlamıştım.

Yanıma geldi ve aramızda mesafe bırakarak koltuğun ucuna oturdu. Tam önüme geçerek bakışlarımın odağı olmuştu.

"Ji Yeon, artık anlat."

Ellerimin hareketini bozmadan omuz silktim.

Gözlerini kapattı ve nefesini verdi. "Ji Yeon, güzelim hadi doğru düzgün anlat. Ne sütyeninden bahsettin?"

Tekrar omuz silktim. Bakışları değişiyordu. Sabrını sınadığımı biliyordum ama zerre umrumda değildi. Bana hiçbir şey yapamazdı. Ondan korkmuyordum.

Dakikalar boyunca o sormuş ve ben her seferinde omuz silkmekle yetinmiştim. En sonunda sinirinin sonuna gelmiş olacak ki hışımla ayağa kalktı. Ve dibime gelmesi sadece bir saniye sürmüştü.

Göğsümde birleştirdiğim kollarımı çözdü ve bileklerimden sertçe yakalayarak koltuğa yasladı. Bedeni üzerime çıkmış saç tutamları alnıma değecek kadar yaklaşmıştı.

"Eğer şimdi bana ne gördüğünü anlatmazsan, bu son olacak Ji Yeon. Hayatından her şekilde çıkacağım, beni asla görmeyeceksin bile."

Titreyen dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi kapattım. Tam karşımda bana bakan yoğun gözlerle düşünemiyordum.

Hayatımdan tamamen çıkmasını istiyor muydum?

Gözlerimi hafifçe araladığımda hala beni izliyordu. Dudaklarımı aralayıp nefes aldığımda bana ulaşan tek şey kokusuydu.

"Evine geldiğim gün sen içki almaya gittiğinde, banyonda kırmızı bir kadın sütyeni gördüm." Sesim neden bu kadar kısık çıkıyordu? "Ve sen bana evinde ilişkiye girmediğini söylemiştin."

Gözlerimi tekrar ona diktiğimde kaşları çatılmış sonra yüzünü düşünceli bir hal almıştı.

"Ne o? Hangi kızın sütyeni diye mi düşünüyorsun?!"

Bu sefer dilini dudaklarının üzerinde gezdirip bu yakınlıktan kahkaha atmaya başladı. Ne yani? Gülüyor muydu? Bu muydu?

Cidden..! İyice sinirlerimi bozuyordu.

Dudaklarını birbirine bastırıp güldü ve gözlerini bana dikti. "Ortada çok büyük bir yanlış anlaşılma var ve bu yüzden bunları yaşadığımıza inanamıyorum."

Kookiloji ve redninja_rapheal'in ortak eseridir.

Bölümleri paylaşırken hep bir sorun çıkıyor, bildirimler full kapalı -_-
O yüzden sizden ricamız hergün kitabı kontrol etmeniz. Zaten hergün bölüm atmaya çalışıyoruz. Takipte kalın.

Just One Woman | MYGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin