48

5.4K 412 110
                                    

"Ji Yeon dün gece bana nasıl baktığını gördün değil mi?"

Heyecanını sesine yansıtarak tam olarak yirmi dakikadır başımın etini yiyen So Ra'ya bıkmış bakışlar attım. Ona kaç kere daha senden hoşlanıyor demem gerekiyordu bilmiyorum ama şu heyecanı bir türlü geçmiyordu.

Nefesimi verirken kantin kapısından giren bedenle gözlerimi yumdum ve So Ra'yı dürttüm. Daehyun'un yanımıza geldiğini görünce aceleye kapılmış titreyen ellerini kucağında sabit tutmaya çalışıyordu.

Bu haline hafifçe gülüp kucağında tir tir titreyen ellerini sabitledim ve Daehyun gelip karşımıza oturdu. Aşık olunca tam bir aptala dönmüştü, gerçekten.

"Selam," diyerek yüzüne samimi bir gülümseme yerleştirdiğinde odağı So Ra'ydı. Ondan hoşlandığı bariz belliydi ama bunu kabul edemeyenler vardı. Yoongi sürekli bunu yaparak sırf Daehyun'u yanımda görüyor diye saçma kıskançlığa giriyordu. Çocuk benim suratıma bile bakmıyordu be!

"Seninki geldi," Düşüncelerime ara verip Daehyun'un gözüyle işaret ettiği yere bakarken Yoongi'yi gördüm. Normal bakışları benden Daehyun'a geçince değiştiğini net bir şekilde görüyordum.

Yine başlıyoruz iyi mi?

O yanımıza gelmeden ben bedenimi ayağa kaldırdım. "Ben yanına gideyim," So Ra'nın parmakları bileğime dolanırken bana acı dolu bakışlar atmaya başladı. Gülümsedim. "Siz takılın."

Masadan ayrılıp kantin kapısının önünde bekleyen Yoongi'nin yanına doğru ilerledim. Bakışlarını gözlerimden ayırmadan yanına gelene kadar bakmıştı.

"Okulda peşinde ek parçan gibi dolanıyor derken haklıydım," Gözlerini arkama sabitlendi. "Şuna bak."

Başımı kaydırdım ve göz odağının yine ben olmasını sağladım. "Artık rahatla, ben buradayım."

Nefesini verirken kolumu tuttu ve beni arkasında yürütürken ilerlemeye başladı.

"Nereye gidiyoruz?"

"Yalnız kalabileceğimiz herhangi bir yere."

Bileğimi tutan elimi kaydırıp el ele tutuşmamızı sağladım. "Bana dokunamayacağını biliyorsun değil mi?" Elimi daha sıkı tuttu.

Yüzü bana dönük olmasa da verdiği sıkıntılı nefesi duymuştum. Birkaç dakika sonra üst katlarda kullanılmayan boş sınıfa girmiştik. İçeri girdiğimizde elimi bırakmadan diğer eliyle kapıyı kilitlemişti.

Gözleri üzerimdeyken elimi tuttuğu eliyle beni kendine çekmesi ile bedenlerimiz birbirine çarpmıştı. Yakınlaşan yüzlerimiz ile kalbim hızlanmaya başlasa da onun gibi bakmadığımdan emindim. Çünkü şu an tek odağı dudaklarımdı.

İçten içe gülerken iki elimi de göğsüne çıkardım. Hala birbirimize yapışıkken dilimi dudaklarımın üstünde gezdirdiğim gibi başını bana doğru eğdi ve ellerimi kullanarak onu ittim.

Bedenimi geri çekip sınıfta ilerlerken boşluğa düşmüş gibi sendelenmişti bedeni. "Ji Yeon..." diye tısladı dişlerinin arasından.

Tahtanın önünde durup ona döndüm. "Efendim bebeğim?" dünkü konuşmamızı hatırlatacak şekilde konuşunca gözlerini devirdi. "Yapma şunu."

"Özür dilersen tabiki yapmam," Gülümsedim ve elimle bedenimi gösterdim. "Özür dilersen bak buradayım."

Bakışlarını kaçırıp ilerledi sınıfın içinde. "Özür dilemek istemiyorum." Öğretmen masasının önünde ki sandalyeye yerleşti. "Sende uzatma işte, ne olacak?"

Tahtanın önünde gezinirken nefesimi verdim. Bakışlarını üzerimde hissediyordum. "Sadece özür dileyeceksin. Hem eğer özür dilersen," Gözlerimi ona çıkardım ve dudaklarımı yukarı doğru kıvırdım. "Dün bahsettiğim bir hafta evinde kalma sözümü de tutarım."

Gözlerini kapatıp nefesini sinirle verdi. "Sen insanı deli edersin. Ne inat varmış sende ya!"

Bıkkın söylemelerine karşı sınıfta ilerledim ve önünde kalan öğretmenler masasına çıktım. Böylece sandalyenin boyundan dolayı ondan uzun kalmıştım ve eteğimden açıkta kalan bacaklarım gözlerinin tüm odağı olmuştu.

Gözleri öylece bacaklarımı izlerken gülümsememi bastırıp, "Ee dünkü düğün nasıldı?" Beni hiç duymamış gibiydi. Tek elinin kalkıp bacağıma değdireceğini görünce elimi kaldırdım ve elini havada yakaladım.

"Düğün diyorum düğün."

Sıkça verdiği nefes bacaklarıma çarparken nedense daha da keyiflenmiştim. Ona bunu yapmak aşırı hoşuma gitmişti.

"Ne düğünü ya cidden, Ji Yeon!"

Bir elim hala elini tutarken diğer elim yutkunduğunu belli eden adam elmasına çıktı. Parmak uçlarımla hafifçe elimi orada gezdirdiğimde etkilendiğine emindim.

Gözleri yarı yarıya kapanmıştı. Onu daha da zorlayarak aramızda bir milim kalacak şekilde yüzüne yaklaştım. "Sadece özür dileyeceksin Yoongi," konuşurken nefesimi dudaklarına çarpıyordum.

Felâket haldeydi ve ben bunu görebiliyordum. Sonuna kadar gidecektim.

"İki kelime," Burunlarımızı birbirine değdirdim. "Özür dilerim dersen, herşey bitecek." Alt dudağımı üst dudağına sürttüm.

Elimin altında ki adem elması tekrar hareket etmişti. Ne kadar daha dayanacaktı acaba? Çünkü şu an kalbinin atış sesi dışarıya kadar gelecekti. Yoongi basit bir adam değildi ve onu etkileyebildiğim için mutluydum.

Tabii benim de dayanma gücüm vardı, umarım ondan önce ben kaybetmezdim kendimi.

Ve elimde ki eliyle beni kendine çekerken basitçe beni kucağına almış, "Sikerim özrünü!" diye tısladıktan hemen sonra dudaklarıma kapanmıştı.

Sert öpüşüyle beni esir altına alırken bir eli çoktan çıplak bacağıma gitmişti. Birazdan daha da yukarıya çıkacağına emindim.

Bu saatten sonra artık benim için de önemi yoktu çünkü ipleri çoktan elimden almıştı.

Kookiloji ve redninja_rapheal'in ortak eseridir.

Derin bir nefes verip, oh be dediğinizi duyar gibiyiz jdjsjdjskss


Bizi instagramdan takip etmeyi unutmayın ;)
ig: redkookk

Just One Woman | MYGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin