Sınav sonrası Tao'yla birlikte kahvelerine bayıldığım bir kafeye gittim. Ülkesine gideceği için çok üzgün hissediyordu. Ben de öyle...
"Yah! Öyle bakmasana!"
"Seni üzgün görünce ben de üzülüyorum Tao."
"Yapma Channie~ Sana hep mesaj atacağım. Söz veriyorum."
"Ama suratını asmaya devam edersen ben de devam ed-"
"Ne oldu?"
Yanında, lisedeyken en yakın arkadaşım olan Yixing'le birlikte içeri giren Yifan, gözlerini gözlerime sabitlemiş yan masama yürüyordu. Yixing... Neden onunla böyle olmuştuk ki?
Aslında onu gerçekten çok seviyordum. Sadece dostum değil, kardeşimdi. Fakat hoşlandığım kızla sevgili olarak aramızdaki tüm bağı koparmayı başarmıştı.
"Kahvelerimizi dışarda içelim mi Tao?"
"Tabi, olur."
Tam yerimden kalkmak için hazırlanırken biri omzundan bastırıp yerime oturttu.
"Biz de sizin masanızda oturabilir miyiz?"
"Şey... Biz kalkıyorduk."
Tao'ya kararlılıkla baktım.
"Cevap verme onlara Tao."
Bardağımı alıp ayaklandım.
"Ne o? Sesin çıkmaya başlamış. Kız arkadaşın benim olurken sesin çıkmamıştı. Oturduğun masa kıymetli mi oldu?"
"Şansını zorlama."
Tao'yu kolundan tutup oradan çıkardım. Olanlara anlam veremiyordum. Neden bunu yapıyorlardı? Yifan mi onu, o mu Yifan'ı kullanıyordu?
"O kimdi?"
"Yixing... Eski en yakın arkadaşım."
"Eski mi?"
"Hoşlandığım kızla sevgili olmuştu. Boşver..."
Bir banka yerleşip kahvelerimizi yudumladık. Karşıdan gelen kişiyi görünce, içmek üzere dudaklarıma götürdüğüm bardağı geri çektim.
"Chanyeol!"
"Ne var?"
"Az önce Yixing bir şeyler anlattı. Doğru mu?"
"Ne anlattı?"
"Eskiden arkadaşmışsınız ve bazı şeyler olmuş."
"Doğru."
"Hoşlandığın kişiyle sevgili olduğu?"
"O da doğru."
"Ondan hala nefret ediyor musun?"
"Ondan nefret ettiğimi nereden çıkardın?"
"Tiksinerek bakıyordun."
"Sadece varlığı beni rahatsız ediyor."
"Öyleyse rahatlayabilirsin. Ona sağlam bir yumruk geçirdim."
"Sana teşekkür etmeyeceğim Yifan. Bizi yalnız bırakır mısın?"
"Peki..."
Biraz uzağımızdaki banka yerleşip sessizce etrafını izlemeye başladı. Tüm bu olanlara anlam veremiyordum.
"Senden hoşlanıyor olabilir mi?"
"Ne? Tabi ki olamaz Tao."
"Onlar arkadaşlar mı?"
"Bu konuyu kapatabilir miyiz?"
"Onları daha önce bir kez birlikte gördüm. Bahçede oturuyorlardı. Yani o kötü biriyse..."
"Tao..."
"Tamam, sustum. İş buldun mu?"
"Henüz değil. Fakat aklımda harika bir fikir var. Beni mutlu edecek birkaç yere başvurdum."
"Nereye?"
Başımı çevirdiğimde bizi dikkatle dinleyen Yifan'la göz göze geldim. Yakalanınca tebessüm edip başını çevirdi. Ben de arkadaşıma dönüp fısıltıyla yanıtladım.
"Birkaç kitapçı ve şehirdeki büyük kütüphaneler."
"Belki ben de Çin'e dönünce bir şeyler denerim."
"İnan bana kitapların arasında çalışmak kadar güzel bir şey yok."
"Benim Çin'e gitmemin bir tek sebebi var."
"Neymiş o sebep?"
"Birine aşığım ve o hala orada okuyor. Yüksek lisans yapmaya başladı. Benimle yakın ama sevgili değiliz."
"Adı ne?"
"Luhan... O harika biri. İnanılmaz sevimli bir yüzü var ama çok erkeksi. Evindeki spor odası benim odamın olduğu tarafta da..."
"Onu mu izliyorsun? Tanrım..."
"Ben çocukluğumdan beri ona hayranım. Kimse beni oyununa almazdı. Çirkin olduğumu söylerlerdi. Fakat o evlerinin bahçesine çağırır onunla birlikte boyama yapmama izin verirdi."
"Bir çocukluk kahramanı..."
"Sayılır..."
"Peki gerçekten aşık mısın? Yoksa sadece hayranlık mı?"
"Aslında hayranlık olduğunu sanıyordum. Öyle olmadığını burada okumaya başladığımda anladım. İkinci yılım bitmek üzere ve artık onun da beni özlediğini biliyorum."
Telefonunu bana uzatıp açık olan mesajı gösterdi. Çince konusunda hiç iyi değildim. Bu yüzden ekrana boş boş bakmaya başladım.
Mesajın üzerine dokunup kopyaladı ve çeviri programını açıp Korece'ye çevirdi.
"Seni çok özlüyorum. Orada iki yıl daha kalacak olman şimdiden kötü haber. Ne zaman geliyorsun?"
Mesajı sesli okudum ve şaşkınlıkla ona baktım.
"Sence beni gerçekten özlüyor mu?"
"Kesinlikle özlüyor. Boş yere umutlanmanı istemem, ama belki o da senin yokluğunda bir şeylerin farkına varmıştır."
"Umarım öyledir. Onun için okulu bırakıp orada kalabilirim."
"Geçiş yapabilirsin Tao, bırakman şart değil. Bir delilik yapmadan önce lütfen derin nefesler al ve beyninle düşünmeye çalış."
Kahkaha atıp yerinden kalktı.
"Tanrım.. Bu iyiydi. Birer kahve daha alıp geleceğim. Sonra biraz yürürüz."
O gittiğinde Yifan gözlerini üzerimde sabitlemişti. Rahatsız olup arkamı döndüm ve beklemeye başladım. Neyin peşinde olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu.
Tao dört dakika sonra kahvelerle yanıma geldiğinde boş banka baktım. Hangi ara gittiğini fark etmemiştim bile.
"Gidebiliriz!"
"Ders çalışman gerekmediğine emin misin?"
"Verdiğin notlar geçer not almama yetecek. Buna eminim."
"Öyleyse biraz yürümek iyi gelecek."
Kahvemi alıp ayaklandım. Kahvelerimizi yudumladıktan sonra yürümeye başladık. Elimizde bardaklarla sohbet ederek yaptığımız yürüyüş iyi gelmişti. Çalışacağım birkaç ay boyunca onunla yeteri kadar mesajlaşmaya bile vakit bulamayacaktım.
Vedalaşırken doldurduğu gözleri ikimize de hiç yardımcı olmuyordu. Orada sevdiği biri olmasına rağmen üzülüyordu. Burası da onun ülkesi, evi gibiydi artık. Belki de bu yüzden gidecek olmak mutlu etmiyordu.
Ondan ayrıldıktan sonra markete girdim ve birkaç atıştırmalık aldım. Birkaç kutu birayı da kucaklayıp kasaya gittim. Elimde poşetlerle kapıdan çıkarken gülümsedim. Tüm hüzünleri geride bırakmalı ve kitapların arasında olacağım birkaç ayı düşünmeliydim. Benim için harika bir yaz tatili olacaktı.