Kahvelerimiz gelirken doğruldum. Kız onun yüzünden gergin görünüyordu.
"Teşekkürler."
Benim teşekkürümden sonra Yifan alaycı bir gülümsemeyle arkasına yaslandı.
"İşinizi yaptığınız için teşekkür ederiz."
Kız o an benim kahvemi elinden düşürdü ve masada ilerleyen sıvı bana doğru gelmeye başladı. Üzerime dökülmemesi için oturduğum yerde yan döndüm. Bu sefer de kız panikle ayağıma bastı.
"SEN NE YAPTIĞINI SANIYORSUN?!"
Bağıran ukala adama sinirle baktım.
"Kes şunu Yifan."
"Onun burada yapması gereken tek iş bu ve düzgün yapamıyorsa bırakmalı!"
Yifan'a öfkeli bakışlarımı gönderdikten sonra kıza döndüm. Gözleri çoktan dolmuştu.
"Lütfen üzülmeyin. Alt tarafı bir kahve ve inanın bana hiç önemli değil. Rica etsem bir miktar peçete getirir misiniz?"
"B-ben... Ö-özür dilerim..."
Koşarak içeri gitti ve elinde bir tomar peçeteyle geri döndü. Kız, diğer elindeki bezle masayı temizlerken, bir adam elinde yeni kahveyle geri geldi.
"Sizde hesap almayacağız. Çalışanım adına özür dilerim."
Kız içeri giderken elinin tersiyle yaşını siliyordu. Dışardan bakan biri için basit görünebilirdi. Fakat patronunun önünde bu kadar kabaca azarlanmak onu incitmiş olmalıydı.
Kahvemi içerken tek kelime etmedim. Yifan hesabı ödememe konusunda gerçekten kararlıydı. Kızın hatası olduğunu ve telafi etmeleri gerektiğini düşünüyordu.
"Beni bekle veya git, sen bilirsin."
"Nereye?"
"Kızdan özür dileyeceğim."
"Ne?"
"Bir kızı ağlattın ve şuan sana katlanamıyorum. Sakın peşimden gelme."
Koşarak içeri girdim. Patronunun kıza dikkatli olmasıyla ilgili söylediklerini duyunca gerçekten üzülmüştüm.
"Bir saniye bakar mısınız?"
"Bir sorun mu var?"
"Ben hesabı ödemek istiyorum."
"Sizden hesap almayacağımızı söylemiştim. Afiyet olsun. Umarım bu hatamızdan dolayı buraya bir daha gelmemezlik etmezsiniz."
"Çalışanınızın bir suçu yoktu. Arkadaşım bu aralar çok sinirli. Bu yüzden sinirini ondan çıkardı. İnanın bana bir hatası olmadı."
Dönüp kıza baktığında kız bana döndü. Minnettar bakışları içimi ısıtmıştı.
"Peki, bunu söylediğiniz için teşekkürler."
Adama gülümsedikten sonra kıza döndüm.
"Özür dilerim, aslında kötü biri değildir. Ailesiyle ilgili sorunlar yaşıyor. Bir suçunuz yoktu. Servis için teşekkür ederim. Bizimle çok iyi ilgilendiniz."
Ben oradan çıkarken patron yumuşak bir sesle kızdan özür diledi. Bu sorunu hallettiğim için gerçekten mutluydum.
Belki gerçekten paraya ihtiyacı vardı ve Yifan yüzünden işini kaybedebilirdi. Böyle sorunlu müşterilerden oldum olası nefret etmiştim.
"Hey! Nereye?"
Arabaya yaslanmış elleri cebinde bana bakıyordu. Onunla gideceğimi mi düşünüyordu? Üstelik bir kızı ağlattıktan sonra...
"Sana diyorum Chanyeol!"
"Durmamı mı emredeceksin?"
"Tanrım! Beni deli ediyorsun."
"Kolumu bırak!"
"Şimdi sen bana emrediyorsun ama."
"Evet, kolumu bırakmanı emrediyorum."
Aniden beni kucakladı ve arabanın ön koltuğuna oturttu. Kapıyı kilitledikten sonra diğer tarafa geçti. Nasıl bir hızla kilidi açıp arabaya bindiğini ve tekrar kilitlediğini anlayamamıştım.
"Bu zorbalık, seni polise şikayet edeceğim."
"Edebilirsin, ben de aşkından delirdiğimi söylerim."
"Bana aşık olmadığını ikimiz de biliyoruz."
"Ben bilmiyorum."
"Öyleyse öğrenebilirsin. Sadece oyun istiyorsun ve ben oyuncak değilim."
"Kes sesini."
Sinirle baktığımda çoktan arabayı çalıştırmıştı. Bana sesimi kesmemi söylemesi bardaktaki son damlaydı.
"Sen iğrenç bir insansın ve bir daha yüzünü bile görmek istemiyorum."
"Evet, ben iğrenç bir insanım ve bundan sonra yüzümü görmeye devam edeceksin."
"O işe gelmeyeceğim."
Evimin önünde ani frenle durdu ve kapımı açtı.
"Yarın sekizde buradan alırım."
"Gelmeyeceğim dedim Yifan."
"Geleceksin."
"Senden nefret ediyorum."
Bana yaklaşıp çenemi sertçe kavradı ve gözlerime baktı.
"Tekrar söyle."
"Senden n-nef-"
"Yarın. Sekizde. Burada. Ol."
Elini çekip diğer tarafa dönerek inmemi bekledi. İnsanları nasıl böyle hipnotize ediyordu anlamıyordum. Ben neden böyle birini hala öldürmüyordum? Sadece iyi bir insan olduğum için mi?
Eve girdiğimde önüme gelen ilk şeye tekme attım. Sonra çantamı fırlatıp banyoya gittim. Bu kez sıcak bir banyo yapacaktım. Su derimi yakarken her şeyi unutmak istiyordum.
Banyodan sonra yatağa girip battaniyemi tepeme kadar çektim. Upuzun bir uyku istiyordum.
Gözlerimi açtığımda saat sabah yediydi. Gerçekten uzun bir uyku çekmiştim. Ruhum da vücudum da dinlenmişti.
Bir saat dolmadan evden çıkıp gitmeliydim. İşten istifa etmek ve ondan kurtulmak için az zamanım vardı.
Hızla kalkıp üzerimi değiştirdim. Çantamı sırtıma atıp ayakkabılarımı geçirdim ve koşarak evden çıktım. Merdivenler bittiğinde adımlarımı hızlandırdım. Fakat binanın kapısından çıktığımda arabasına yaslanmış aynı alaycı gülümsemeyle bana bakıyordu.
"Bir yere mi gidiyordun?"
Saate bakıp omuzlarımı düşürdüm. Yedi buçuk olmasına rağmen ondan önce kaçmayı başaramamıştım.
"Çekil yolumdan."
"Tam iki buçuk saattir seni burada bekliyorum."
"Ne?"
"İşi bırakmaya mı gidiyorsun?"
"Evet."
"Chanyeol, biraz konuşalım mı?"
"Hayır."
Yürümeye devam ettiğimde çaresizce seslendi.
"Lütfen..."
"Bunu benim üzerimde kullanma."
Yanıma gelip elimi tuttu.
"Konuşmalıyız, lütfen Chanyeol. Yalvarırım..."
Bu benim zayıf noktamdı. Muhtaç bakışlar, yalvaran ses tonu ve lütfen kelimesi... Beni buradan yakalamış olması sinir bozucuydu.