Üçüncü katta bir yatak odasındaydık. Annesi de bu katta bir odada kalıyordu. Normalde de böyle miydi, yoksa biz geldiğimiz için mi bu katta kalıyordu bilmiyordum.
Geldiğimiz gün ikimize ayrı oda hazırlanmıştı. O anı hatırladığımda gülmeden duramıyordum. Yifan adeta bütün evi birbirine katmıştı. Sanırım etrafa ateş püsküren ejderha hallerini bile tatlı buluyordum.
Odaya son kez bakıp eşyalarımı topladım. Birkaç günlük tatilimiz on güne çıktığı için Yifan çok mutluydu. Annesiyle daha fazla vakit geçirmiş, ruhu dinlenmişti.
"Chanyeol, biraz gelir misin tatlım?"
"Tabi anneciğim."
Yifan'ı bırakıp onun peşinden gittim. Kaldığı yatak odasına girince, bizi takip eden sevgilime odaya dönmesini işaret edip kapıyı kapattım.
"Yifan sana neden orada yaşadığını anlattı mı oğlum?"
"Evet, biliyorum."
"O, zor bir çocukluk geçirdi."
"Bunu da biliyorum. Fakat siz yanındaydınız. Eminim onun için bu yeterliydi."
"Ona yeteri kadar sahip çıkamadım."
Dolu gözleriyle gözlerime baktı. Sonra elimi nazikçe avuçlarının arasına alıp devam etti.
"O kolayca hata yapabilir. Sen onu korursun değil mi?"
"O artık hata yapmıyor. İnanın bana hepsi geride kaldı."
"Buna inanmak istiyorum, ama korkuyorum."
"Siz, sık sık yanımıza gelemez misiniz? Hatta uzun süre bizimle kalırsınız. Birlikte vakit geçirirseniz, endişeleriniz kaybolacaktır."
"Bunun onu rahatsız etmesini istemem. Hem babası..."
"Eminim size izin verecektir. Bunu lütfen düşünün."
"Düşüneceğim Chanyeol. Ben yokken onun iyi olduğuna emin olur musun?"
"Merak etmeyin, bana emanet."
Yifan içeri dalıp ikimize de sarıldı. Ukala dev ejderhamın içinde yumuşak bir kalp taşıdığına kim inanabilir ki?
"Yah! Bizi mi dinliyordun?!"
"Evet."
Annesi poposuna vurup güldü.
"Terbiyesiz seni!"
"Hayatımdaki iki meleğin ne konuştuğunu bilmeye hakkım yok mu?"
"Hayır, yok."
"Sanırım pabucum dama atıldı."
"Görüyorsun değil mi Chanyeol? O hala koca bir bebek."
"Anne, ben bir ejderhayım. Lütfen sevgilimin eline böyle kozlar verme."
İkimiz de gülünce tekrar sarıldı. Babasıyla yapacağım konuşmayı hatırlayınca geri çekildim. Onlar yemek için aşağı inerken kısa süreliğine onun yanına gidecektim.
"Az sonra geleceğim."
"Nereye sevgilim?"
"Kısa bir işim var Yifan."
"Çabuk gel hm?"
"Hemen gelirim."
Gülerek gözlerime baktı.
"Seni kırmasına izin verme."
"Huh? Bunu nereden biliyorsun?"
"Ben bilirim."
"Sakın dinlemeye gelme."
"Aşağıda, annemin yanında olacağım. Ne de olsa birlikte geçireceğimiz az vaktimiz kaldı."
"Seni seviyorum."
"Seni çok seviyorum."
Annesinin merdivenlerden indiğine emin olunca aşk dolu bir öpücük verip peşinden gitti.
Yaklaşık yarım saat sonra mutfağa indim. Annesinin hazırladığı harika sofraya yerleşip gülümsedim.
"Eminim halamla çok iyi anlaşacaksınız."
"Yemek yapmayı seviyor hm?"
"Hem de çok seviyor. Çin mutfağı konusunda da oldukça iyidir. Yıllarca bulduğu tüm kurslara gitti."
"Öyleyse yemeklerimizi çok güzel yapıyor olmalı. Halanla tanışmayı çok isterim."
Yemeğimizi yedikten sonra çantalarımızı alıp oradan ayrıldık. Annesi de bizimle havaalanına gelmişti. Anlaşılan Yifan'ı gerçekten çok özlüyordu. Bunu görünce yaptığım şey için iyi hissetmiştim.
Belki yakında daha sık görüşebilirlerdi. Bu, Yifan'ı daha sık gülerken göreceğim anlamına geliyordu. Bu dünya üzerindeki en güzel hediyeydi ve ben alacağım hediye için şimdiden mutluydum.