Uçaktan inip etrafımıza baktık. Bir araç bizi alacağı için Yifan rahatsız hissediyordu.
"Gerilme."
"Chanyeol, bana söz ver. Babamı ciddiye almayacaksın. Tamam mı?"
"Ne derse desin duymazdan geleceğim. Buraya annenle tanışmaya geldim. Oldu mu? Ezberlemiş miyim?"
Dönem bittiği gün Yifan bana Çin konusunda baskı yapmaya başlamıştı. Aslında annesiyle tanışmayı gerçekten istiyordum. Fakat babası konusunda emin değildim. Kendimi tutamayıp Yifan' a yaptıklarının hesabını sormak isteyebilirdim.
"Chanyeol, seni çok seviyorum."
"Seni çok seviyorum kaçık ejderham. Biraz sakin ol hm? Eminim annenle iyi anlaşacağız."
Adamın biri yanımıza gelip elimizdeki çantaları aldı. Peşinden ilerlerken Yifan'ın elini bıraktım. Adamın bakışları gerçekten rahatsız ediciydi.
Araba yarım saat sonra lüks sarayın bahçesine girerken büyülenmiş gibiydim. Yifan için zindan olan bu ev, dışarıya nasıl da ışıklar saçıyordu.
Evin kapısına çıkan merdivenleri tırmanırken Yifan elimi tuttu. Endişeli bakışlarımı fark etmiş olacak ki, elimi daha sıkı kavrayıp sahte bir gülümsemeyle içeri girdi. Onun yanında öylece ilerlerken, sadece gülümsemesinin gerçek olmadığına üzülüyordum. Oysa ben aile yemeklerine giderken ağzım gülmekten kulaklarıma ulaşıyordu.
"Annem, evdeki çalışanlarla mutfakta oturur. Bu yüzden onlarla karıştırabilirsin."
"Endişelenme, Yixing denen beyinsiz bana ailenin fotoğrafını gönderdi."
"Ne?"
"Sende kaldığında, senin telefonundan gönderdi. Şuradaki annen değil mi?"
Telefonumdan açıp gösterdiğimde gülmeye başladı. Neyse ki çantalarımızı odaya götüreceğini söyleyerek geçen adam konuyu dağıtmıştı.
"Hazırsan girelim."
"Hazırım, sakin ol artık."
Bir kapıdan içeri girip arkamızdan kapattık. Kapının açıldığı yer, iki duvar arasında bir merdivendi.
Birkaç basamak indikten sonra sağa döndük ve daha uzun bir merdivenden indik. Sonra soldaki birkaç basamağın ardından mutfağın olduğu geniş alana ulaştık. Yifan hala elimi sımsıkı tutuyordu.
Bizi gülümseyerek karşılayan bir sürü çalışan vardı. Dikkatimi çeken kişi tabi ki annesiydi. Mavi bluz, şık bir siyah kumaş pantolon, siyah kısa topuklu ayakkabıları, bluzuyla aynı renk ojeleri ve simsiyah saçlarıyla peri gibi görünüyordu.
"Hoşgeldiniz oğlum."
İkimiz de Yifan'a sarılmasını beklerken beni kollarının arasına aldı. Yifan bana şaşkınlıkla bakıyordu. Karşılığında şaşkın bakışlarımı alınca bana sarılmamı işaret etti. Sanırım annesi de bunu bekliyordu.
Bir süre sarıldıktan sonra gülerek gözlerime baktı.
"Yifan'ın anlattığından daha yakışıklısın."
"Anne, bu bizim sırrımız olmalıydı."
Yifan'a sarıldığında kalbimde kocaman bir rahatlama hissettim. Onun, annesi yanındayken ne kadar mutlu olduğunu görünce, bugüne kadar hiç gerçekten gülmediğini fark etmiştim.
"Gelin çocuklar, sizin için yemek hazırladım."
"Anne, sana yemek yapmamanı söylemiştim."