Bu bölüm büyük ihtimalle Wattpad boyunca yazdığım en uzun bölüm oldu, o yüzden gerçekten ortalamanın üzerinde yorum ve vote istiyorum çünkü cidden beynimi çıkarıp ortaya koydum
iyi okumalar
Kendi nişanımdan bir gün önce okulda en önemli sınavlarımdan biri vardı ve ben daha kağıt önüme geldiği anda mahvolduğumu anlamıştım. Günlerdir yaptığım tek şey elimden geldiğince yatağımdan çıkmamaktı, kalkıp hayata atılma gücünü kendimde bir türlü bulamamıştım. Sadece yatağımda uzanıp kendimi nasıl daha da zavallı durumlara sokmaya devam ettiğimi düşünmekti. Huzursuzdum, nişan günü gelmesin, bir mucize olsun diye defalarca dua ederken bulmuştum kendimi. Oysa bunca zaman mantıklı bir karar olduğuna inanarak kabul etmiştim Carter'ı, şimdi ise omzumda bir yük gibiydi. Ben kesinlikle ne yaptığımı bilmiyordum.
Ayrıca Justin bu nişanı planlamak için çok uğraşmamamı söyleyerek kafamı daha da karıştırmıştı, ne demek istediğini hiç anlamamıştım. Bir şey yapacağını zannetmiyordum, sadece beni huzursuz etmek istemişti ki işe de yaramıştı. Eğer yeniden Carter ile nişanlanmamı engellemek isteseydi bunu daha önceden yapardı, bir gün kalmıştı ve hala yarın gideceğim bir nişanım vardı.
Okuldan dönerken bindiğim taksiden evimin yakınlarındaki markete yaklaştığımızda indim. Evde yiyecek bir şey var mıydı hiçbir fikrim yoktu, bu aralar pek yemek yediğim de söylenemezdi. Zaten kendime yemek hazırlamakla uğraşmayacağımı biliyordum, eğer karnım acıkırsa dışarıdan bir şeyler sipariş ederdim. Bu yüzden direkt içkilerin olduğu rafa gidip kucağıma sığabilecek kadar şişe aldım. Ne olduklarının pek önemi yoktu. Aldıklarımla kasaya gittiğimde kasiyer kadının üzerimdeki bakışlarını hissettim, neredeyse her gün bir sürü içki şişesiyle burada durduğum için artık bana alışmıştı ama benim gibi bir kızın bu kadar çok içiyor olması onu şaşırtıyor gibi görünüyordu. İçkileri kasadan geçirdiğinde onları benim için büyük bir kese kağıdının içine yerleştirdi, paralarını ödedikten sonra iyi günler dileyip marketten çıktım. Hava iğrençti, tam da ben ve Carter'ın nişan arifesine yakışır şekilde.
Bu akşam ailesiyle yemek yiyeceğimizi söylemişti, böylelikle yarın hakkında da son defa konuşabilirmişiz. Justin de orada olacak mıydı bilmiyordum, olmasını istemiyordum. Onu bir daha hiçbir yerde görmeyi istemiyordum. Buna katlanmanın zamanla kolaylaşacağını zannederken tam tersine sadece zorlaşıyordu. Justin'i görmek artık hiçbir zaman kolay olmayacaktı.
Apartmana girdiğimde tam bu sırada merdivenlerden aşağıya inen üst kat komşum, yaşlı bir kadın olan Bayan Martinez'i görmemle durdum. Beni görünce, "Erin," demişti sevecen sesiyle. "Nasılsın? Seni artık hiç göremiyorum?"
Bayan Martinez süslü ve yaşına göre fazla enerjik bir kadındı, benden daha çok sosyal hayatı olduğuna emindim.
"İyiyim Bayan Martinez," dedim gülümseyip, haftanın ilk gülümsemesiydi bu. "Siz nasılsınız? Coco nasıl?"
Coco, Bayan Martinez'in köpeğiydi.
"Coco yukarıda uyuyor, bugün beni yürüyüşte yalnız bıraktı," derken kendi kendine kıkırdadı. Ardından aklına bir şey gelmiş gibi elini havaya kaldırdı. "Bak şu işe, benim sana söylemem gereken bir şey vardı ama sürekli olarak unutuyorum. Biliyorsun kullandığım ilaçlar insanın aklını allak bullak yapıyor. Bazen pencereleri kapattığımı zannediyorum sonra bir bakıyorum bütün ev yağmur suyu dolmuş, parkelerime nasıl zarar verdiğini bir bilsen. Coco da hiç hoşlanmıyor, o da artık benim gibi huzursuz bir yaşlı oldu."
Konuyu oradan oraya götürdüğünü fark edince bunun sonsuza kadar sürebileceğini anladım. "Bana ne söylemeniz gerekiyor Bayan Martinez?"
"Ah, evet, evet," dedi asıl konumuzu hatırlayıp. "Bir ay önce miydi neydi, seninle kapının önünde karşılaştığımızı hatırlıyor musun? Coco'yu aşıdan getirmiştim, sen de yanlış hatırlamıyorsam alışverişe gideceğini söylemiştin çünkü caddenin aşağısına doğru yürüyordun. O gün şu yolun karşısındaki antikacının önünde duran iki garip adam senin nereye gittiğini izlediler, tedirgin olma diye sana söylemesem de penceremden gözümü üzerlerinde tuttum. Ve o zamandan beri fark ediyorum ki o ikisi hep antikacının önünde, sanki sürekli olarak seni izliyorlar gibi Erin."