11.Bölüm:Davet

739 26 10
                                    

Alarm çalıyordu ama benim uyanmaya gücüm yoktu. Çok uykum vardı. Lanet okul bu saatte neden başlar ki?

Zar zor kalktım ve lavaboya gittim. Yüzümü yıkadım ve çantama bugün olan dersleri koydum. Masanın üstünde duran edebiyat kitabıma baktım ve Umut'un dün yemekteki halleri geldi gözümün önüne.

Dün pek rahat değildim çünkü çok gerilmiştim. Yediğim yemekten tat alamamıştım ama Umut baya mutluydu. Bu düşüncelerimi kafamı iki yana sallayarak kafamdan uzaklaştırdım. Kitaplarımı çantama koydum ve aşağı indim.

Annemlere "Günaydın."dedim ve sandalyeye oturdum. Onlar da "Günaydın."dediler ve kahvaltılarına döndüler. Biraz sohbet ettik ve ben hazırlanmak için odama çıktım.

İlk önce lavaboya gittim ve dişlerimi fırçaladım. Daha sonra okul kıyafetlerimi giydim ve saçlarımı salık bırakarak hafif dalgalı saçlarımın omuzlarımdan düşmesine izin verdim. Hafif makyaj yapıp hazırlanmamı bitirdim. Çantama kulaklığımı ve cüzdanımı koydum. Çantamı omuzuma attım ve telefonumu alıp aşağı indim.

Kapıda annemi görünce "Sen niye işe gitmeye başladın her gün?"dedim. Bu arada evden çıktık ve çıkarken Semra ablalara "Görüşürüz."demeyi unutmadım. Arabaya yürürken babam "Annen Işık Hanım ile çalışıyor artık. Biz eşimiz bizimle çalışsın diye bekleyelim o gitsin ortağımızın eşiyle çalışsın. Vay bee."dedi. Demek annem Pars'ın annesiyle çalışıyordu. Bu demek oluyordu ki annemler baya yakınlaşmış. Annem babamın bu sözlerine "Ay Anıl çocuk musun Allah aşkına?"dedi ve atıştılar. Ne kadar böyle yapsalar da birbirlerine gerçekten aşıklardı. Bu ikisininde gözlerinden çok net anlaşılırdı.

Arabaya bindik ve her zamanki gibi yol boyunca şarkı dinledim. Yaklaşık yirmi dakika sonra arabadan indim ve annemlere "Görüşürüz."dedikten sonra bahçeye girdim.

Bankta oturup kahvesini yudumlayan Çınar'ın yanına gittim ve "Pişt yakışıklı boş musun?"dedim. Çınar kafasını kaldırdı ve "Vay güzellik ben sana her zaman boşum. Yeter ki sen iste."dedi. Bende kafamı sağa eğip "Yaa seni yerim amaaa."dedim ve sarıldım.

Birlikte kantine gidip bana kahve aldık ve banka tekrar oturduk. Çınar "Aklımda bir şey var ama pek emin değilim."dedi. Kaşlarımı çattım ve anlamaz gözlerle ona bakarak "Dökül."dedim. O da "Seninkini de pikniğe davet etsene."dedi. Benimki mi? Kimden bahsediyordu bu akıllı? "Benimki derken?"diye sordum. Çınar gözlerini devirip "Pars tabi ki de."dedi.

Benimki: Pars

Kafamı iki yana salladım ve "Bir: o benimki değil. İki: bilmiyorum hocalara ve Pars'a bağlı."dedim. Çınar da "Tamam seninki değil."dedi alaycı bir şekilde. Ben dün yaşananları anlattım. Biraz daha konuştuk ve zile beş dakika kala sınıfa çıktık.

Sıraya otururken Umut ile göz göze geldik ve başımla selam verip yerime oturdum. Doruk'un sesi kulağıma gelince dediklerini istem dışı duydum. "Ya saçmalama Umut ne demek Antalya'ya gideceğim. Okul var farkında mısın acaba?"dedi. Ne Antalya'sından bahsediyorlardı ya? Ve neden Umut gidecekti?

Umut "Azra'nın başına bir şey gelirse kendimi affedemem. Babamla konuşacağım nakil işlemlerini başlatsın. Sürekli aklım orada artık dayanamıyorum."dedi. Azra'nın başına bir şey gelirse kendimi affedemem. Bu cümle kulağımda çınlıyordu sanki. Neden? Neden bu saçma cümle bana batıyordu? Sonunda hoca geldi ve kendimi zor da olsa derse odakladım.

Öğle arasında yemeğimi istemeye istemeye yerken masamızın yanındaki masanın sandalyeleri çekildi. Bakma gereği duymadım sonuçta kimse kim yemeğini yer gider. Çınar "Neyin var?"dedi hafif endişeli çıkan sesiyle. Omuzlarımı kaldırıp indirdim ve "Hiç."dedim. Aklım hâlâ Umut'un gitmesindeydi. Allah aşkına ben neden böyle olmuştum ki?

Yıllar sonraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin