"Eğer bir kaptansanız önemli olan gemiyi limana sağlam bir şekilde getirip getirmediğinizdir. Yolda yakalandığınız fırtınalar kimsenin umurunda değildir."
Şarkı: Bu Benim Hayatım- Sagopa Kajmer
KASIM 2030
İstanbul
Yağmur damlalarının pencereye vururken çıkardığı tıkırtılarla, şöminede yanan odunların çıtırtıları ritim tutturmuştu. Sonbahar, bulutlara gözyaşlarını dökmeleri için zulmediyordu sanırım. Bitmek bilmeyen yağmurlar vardı. Sonbaharın çılgın çocuğu rüzgâr kapıları, pencereleri dövüyordu. Islığa benzer sesler çıkarmayı da ihmal etmiyordu. Bu sıkıcı gecelerde ben genelde şöminemin başında oturur, kitap okurdum. Zaten çok da bir seçeneğiniz olmazdı. Evde yalnız otururken. Özellikle de benim gibi insan içine karışmayı sevmeyen hatta bundan kaçan bir insansanız, kitap okumak zamanla en büyük meşgaleniz oluyordu.
O gece de çok sevdiğim kütüphaneme yeni bir üye eklemek için yine şöminenin başındaki koltuktaydım. Dünya ile irtibatımı kesmiş, kitabımı okuyordum. Kitaba kendimi öylesine kaptırmıştım ki, bana seslenen Hasan Efendiyi görünce korktum. Hasan Efendi kâhyamdı. Evdeki bütün işlerle o ilgilenirdi. Ben neredeyse hiçbir şeye elimi sürmezdim. Çok çalışkan bir adamdı. Yıllardır yanımdaydı ve bana çok hizmeti olmuştu ama ben ona bu saatlerde özellikle de kitap okurken beni rahatsız etmemesini defalarca söylemiştim. Şimdi gelmiş yanı başımda dikiliyor ve sanki bir şeyler söylüyordu.
Düşüncelerimden sıyrılıp ne dediğini anlamaya çalıştım. "Çınar bey bu saatte özellikle de kitap okuma saatinizde sizi rahatsız etmemem gerektiğini biliyorum. Ancak Fikret Konçer isimli bir bey ısrarla sizinle görüşmek istiyor. Ona bu saatte evde randevu vermenizin mümkün olmadığını, yanlış anlamış olabileceğini ve yarın ya da başka bir zamanda gelmesini söyledim. Ama dediğim gibi ısrarla sizinle görüşmek istiyor. Randevusu varmış öyle diyor. O kadar çok ısrar etti ki size sormak istedim." Kâhyanın söyledikleriyle bir an duraksadım. Bu randevuyu ben de tamamen unutmuştum, hem ben neden bu saate hem de eve randevu vermiştim ki.
Hatırladım, Fikret Konçer bugün şirketteyken sekreterime ulaşmış ve günlerdir istediği gibi randevu tarihi ve yeri istemiş, ben de onun bu isteğini daha fazla ertelemenin kabalık olacağını düşündüğümden akşam evde buluşmak için randevu vermiştim. Eve geldiğimde yağan yağmuru görünce Fikret beyin bu akşam evden çıkmak istemeyeceğini düşünmüştüm. Bu düşünceye kendimi o kadar inandırmıştım ki randevunun olduğunu bile unutmuştum. Benden cevap bekleyen Hasan Efendiye "Fikret Beyi hemen içeri alın." Dedim. Sesim biraz telaşlıydı. Misafirimize ayıp ettiğimizi düşünüyordum.
Fikret Bey sanat camiasından değer verdiğim ender isimlerdendi. Okyanus yapımcılık isminde bir yapım şirketi vardı. Genelde kendi yazdığı senaryoları çeker, film yapardı. Senarist, yönetmen ve yapımcı olarak harika işlere imza atmış biriydi. Üstelik çektiği bütün filmlerin galasına beni de davet etmişti. Onun sevdiğim yönlerinden biri de bütün bu başarılara rağmen mütevazılığı elden bırakmıyor olmasıydı. İşte bu başarılı ve mütevazı adam karşımda durmuş bana sıkmam için elini uzatmış bekliyordu. Kıpırdayan dudaklarına bakılırsa bir şeylerde söylüyordu ama ben hiçbir şey anlamamıştım. Hemen ayağa fırladım, elini sıktım. Ona oturması için karşımdaki koltuğu gösterirken ıslandığını fark ettim. Bardaktan boşalırcasına yağmurun yağdığı, rüzgârın ıslıklarla türkü tutturup bir dilenci gibi kapıları dövdüğü bu akşamda bu adamı sıcak evinden kalkıp buraya gelmeye ikna eden sebep neydi acaba? Zira kendisinin evli ve iki çocuk sahibi, iyi bir baba olduğunu biliyordum. Şakaklarından yağmurlar sızarken biraz da mahcubiyetle "Nasılsınız Fikret Bey?"diye sordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/226948046-288-k966027.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR ÇINARIN FİLİZİ-TAMAMLANDI
Teen FictionBen yeryüzündeki lanetin vücut bulmuş haliyim. Kimi sevdiysem, kime dokunduysam hepsini lanetledim. Sıra da sen varsın. Lanetimi, sevgime katıp sana sunuyorum. Küçük yüreğinde taşıyabilir misin? Yoksa sen de kaçacak mısın?" diye sordum. Gözlerindeki...