TEKNOLOJİNİN ZEHRİ

13.3K 2.9K 277
                                    

1990'lı yıllar

Gaziantep

"Henüz teknoloji zehrini akıtmamışken ben kurtardım çocukluğumu."

Küçükken, henüz teknoloji zehrini çocukluğa akıtmamışken, ben sabahın ilk ışıkları yeryüzüne yeni değmişken evden çıkar, akşam ezanından önce de eve dönmezdim. O yıllarda eve dönüş zamanın geldiğini ya akşam ezanın okunmasından ya da annenizin pencereden sizi çağırmasından anlardınız. Çocuklar olması gerektiği gibi zamanlarının çoğunu sokakta geçirirlerdi. Anneler bundan hiç rahatsız olmazlardı. En fazla üstünüz başınız kirlendiği için azar işitir belki birkaç defa da beşkardeşe maruz kalırdınız. Sonra da "Doğruca banyoya!" diye bir bağırış duyar elinizi yüzünüzü yıkarken ocaktaki yemeğin enfes kokusunu alırdınız.

Anneler gün boyu sokakta oynamamıza değil kendimizi kirletmemize kızarlardı. Çünkü çamaşır makinesi o yıllarda hala lüks bir araç olduğundan her evde bulunmazdı. Çok fazla kıyafetimiz de olmadığından anneler her gün çamaşır yıkamak zorunda kalırdı ki bu da onların sabun kokmasına sebep olurdu. Biz annelerimizin kokusunu, sabun kokusu zannederek büyüyen çocuklardık ve bizim yıllarımızda anneler çocuklarının temiz bir insan olmasına önem verirlerdi, masumiyetini kaybetmiş maaşlı bir beyaz yakalı olmasına değil.

Büyüklerimiz mevsimleri dörde ayırırlardı. Yaz, kış, sonbahar ve ilkbahar. Biz ise oyunlarımıza göre ayırırdık. (Çünkü gerçek oyunlarımız vardı bizim. Sokakta oynanan gerçek oyunlar. Telefon, tablet ve ya bilgisayarda oynanan sanal oyunlar gibi değildi.) Her oyunun bir de zamanı olurdu. Dereme (topaç) zamanı, gülle (misket) zamanı, taso zamanı gibi. Bu zamanları mevsimlerle ilişkilendirmiştik.

İlkbahar dereme zamanıydı, yaz taso zamanıydı, sonbahar ise gülle zamanıydı. Dereme zamanı bir çocuğun elinde taso göremezdiniz. Her çocuk sırayı bilirdi. Dereme zamanı gelince deremeler saklandığı yerden çıkarılır, zamanı geçen oyuncak ise saklanırdı. Bu zamanları kim sıralamıştı bilmiyorduk ama hepimiz sıralamaya uyuyorduk.

Sabah evden çıkınca ilk iş sokaklarda çocuk arardım. Bulunca hemen oyuna başlardık. Zamanına göre dereme ya da taso oynardık. Çocuk sayısı fazlalaşınca da hemen bir top bulur maç yapardık. Mahalle maçları ya da sokak maçları dediğimiz bu maçlar için çok da ekipman gerekmezdi. Kırtasiyeden veya bakkaldan alınmış ucuz bir futbol topu ve kalelerin sınırlarının belirlenmesi için birkaç tane büyük taş. Sonra maç başlardı. Bu maçlarda hakem olmazdı. Zaten bir futbol maçında olan kurallardan birçoğunu es geçerdik. Ofsayt, taç ve ya kart görme gibi şeyler yoktu.

Birileri bu kurallardan bahsedince hemen başlardık, hep bir ağızdan söylenmeye "Sanki milli maç mı yapıyoruz?". Kuralları tamamen de yok saymıyorduk. Mesela fauller vardı. Ama çok nadir verilirdi. Birisi faul kullanmak isteyince rakip takım oyuncuları kabul etmez "Kız gibi oynamayın!" derlerdi. Yine de ara sıra da olsa faul kullanılırdı. Özellikle faulü topun sahibine yaptıysanız iş tam bir komediye dönüşürdü. Topun sahibi topunu alır "Faul var, serbest vuruş kullanacağım." diye tuttururdu.

Faul yapan itiraz edince topunu alır "Ben oynamıyorum." derdi. Sonra hepimiz çocuğu ikna etmeye çalışırdık. Ama Çetin de oynuyorsa biz hiç karışmazdık. Çetin'in çocuğa bakması ya da bağırması yeterdi. Çocuk hemen geri döner, faul falan da istemezdi. Ama çocukla Çetin aynı takımda olunca bizim için maç kâbusa dönüşürdü. Hiçbir şey yokken bile Çetin topu alır faul kullanacağım derdi. Kimse de sesini çıkaramazdı. Çünkü Çetin mahallenin en iri yarı çocuğuydu. Onunla herkes kavga etmeye çekinirdi.

En çok da ben çekinirdim. Çünkü mahalledeki herkesin birden fazla kardeşi, abisi ya da ablası olurdu. Ne zaman başları sıkışsa birbirlerinin yardımına koşarlar, kardeşlerine sahip çıkarlardı. Bense tek çocuktum. Hiçbir zaman beni Çetin'den koruyacak bir abim ya da ablam olmadı. Çetin de bu durumu bildiğinden en çok bana sataşırdı. Ben ondan kaçardım. O gelir beni bulurdu. Ara sıra bir şey diyecek gibi olunca dayağı yerdim. Ağlayarak oyuna devam ederdim. Ama hiçbir zaman evde bunlardan bahsetmezdim. Belki de annemin yeterince derdi olduğunu bildiğim içindir.

BİR ÇINARIN FİLİZİ-TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin