(FİNALE SON DÖRT BÖLÜM)
"Küçük bir kelimeyle başlar şüphe. Sonra bir çığ gibi büyür ve koskoca bir hayatı yutar."
2010
GAZİANTEP
Ertesi gün ustam mağazayla konuştu. Ustamın mahallede büyük bir saygınlığı vardı. Kimse onu kırmak istemezdi. Mağazadakiler de onu kırmadılar. Beni satış danışmanı olarak işe aldılar. Ustam yine dediklerinde haklı çıkmıştı. Onun kadar anlayışlı değillerdi ama ben kısa sürede işi öğrenmiş, yeni ustamın da gözüne girmeyi başarmıştım.
Zaman geçtikçe daha birçok şey değişti. Yaşım, boyum ve görünüşüm de değişmişti. On sekiz yaşıma girmiştim. Uzun boylu ama sıska bir delikanlıydım artık. Ustam bana kırmızı üstü açılabilir bir araba almıştı. Artık daha çok geziyordum. Arabam bana uğur getirmiş, sosyal hayatım canlanmıştı. Kızlarla birlikte oluyor, onlarla eğleniyordum. Ancak hiçbir kalıcı bir ilişkiye dönmüyordu. Bunda kızların da tek düşüncesinin eğlence olmasının büyük payı vardı. İkinci bir etken de henüz küçük sayılacak bir yaşta olmamızdı. Fakat en önemli faktör benim yaşıtlarımdan çok daha olgun olmamdı. Bana çocuk gibi görünüyorlardı. Tavırları, düşünceleri ve sözleri bana bir çocuktan farksızmış gibi geliyordu.
Ustam mağazada çalışarak yeterince tecrübe edindiğimi söylüyordu. Bana yakın zamanda açacağımız ikinci şubenin başına geçecek olgunluğa eriştiğimi söylüyordu. İşin başına geçebilecek kadar bilgi sahibiydim. Ancak hala çalışmaya ve öğrenmeye devam ediyordum. Her gün biraz daha gelişiyor ve değişiyordum.
Hiç değişmeyen şeyler de vardı. Mesela ustamın Almanya'dan arkadaşı sarışın dev adam her ay hiç aksatmadan geliyordu. Ben de onu her gördüğümde korkmaya ve bunu ona belli etmemeye devam ediyordum. Ustam o gelir gelmez bana yukarı çıkmamı söylüyordu. Çoğu zaman ustamın söylemesini beklemeden ben kendim eve geçiyordum. Bazı zamanlar onları bahçedeki ara kapının arkasından dinlesem de Almanca konuştuklarından hiçbir şey anlamıyordum. Bu yüzden bir süre sonra dinlemekten vazgeçmiştim.
Bir akşam işten sonra ustamın yanında otururken yine geldi. Bu kez de ustamın söylemesini beklemeden "Ben yukarı çıkıyorum, usta." Dedim. Ustam kafasıyla onaylamakla yetindi. Uzun zamandır ne konuştuklarını dinlememiştim. Neden bilmiyorum ama o akşam dinledim. İyi ki de dinlemişim. Çünkü o gün duyduğum bir kelime hayatımı değiştirdi. "Beytüşşebap.". Konuşma sırasında bu kelimeyi duyunca şaşırdım. Ustam ile arkadaşı Almanca konuşuyorlardı. Ancak bu kelimenin Almanca olmadığı belliydi. O zaman bu Türkçe bir kelimeydi ama Arapça gibi de geliyordu. Hem bana çok tanıdık geliyordu.
Konuşma bitmek üzereydi. Hemen koşarak içeri girdim. Ustamın on yedinci yaş günümde aldığı telefonumdan araştırdım. Şırnak'ın bir ilçesiymiş. Ama ustam ile Şırnak arasında ne gibi bir bağlantı vardı onu çözemedim. Ustama sorsam konuştuklarını dinlediğim içim hem bana kızar hem de bana olan güveni sarsılırdı. Bu yüzden sormadım. Ama sorular aklımda dönüp duruyordu. Gece geç saatlere kadar düşündüm. Göz kapaklarım yavaş yavaş kapanmaya yaklaşmış, tam uyumak üzereydim ki beynimde bir yıldırım çaktı. Beytüşşebap babamın şehit olduğu ilçeydi.
Sabaha kadar gözüme uyku girmedi. Kafamda bir sürü şey dolanıp durdu. Ama ustamı çok sevdiğim için kendimi iyi bir ihtimale inandırdım. Ustam geçmişimi öğrenmeye çalışıyordu. Eminim bunu bana yardımcı olmak için yapıyordu. Kahvaltıdan sonra ustamla bakkala geçtim. Pazar olduğu için işe gitmeyecektim. Ustamın ağzını aramalıydım. Yoksa içimdeki kuşku beni kemirip öldürecekti. "Usta." Dedim kafama bir şey takılmış gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR ÇINARIN FİLİZİ-TAMAMLANDI
Novela JuvenilBen yeryüzündeki lanetin vücut bulmuş haliyim. Kimi sevdiysem, kime dokunduysam hepsini lanetledim. Sıra da sen varsın. Lanetimi, sevgime katıp sana sunuyorum. Küçük yüreğinde taşıyabilir misin? Yoksa sen de kaçacak mısın?" diye sordum. Gözlerindeki...