ŞEHİT

11.6K 2.6K 221
                                    

"Güler yüzlü yiğitler coşkuyla karşılar ölümü."

İleride duran araç bir askeri cipti. Cip bir adamın yanında durmuştu. İçeriden bir asker bir şeyler soruyor gibiydi. Adam anlatmaya devam ederken bizim evi gösterdi. Adamın yüzünde herhangi bir duygu belirtisi olmadan yaptığı bu hareketten sonra benim içimdeki sıkıntı boğazımı sıkan ili koca ele dönüştü. Nefes almakta zorlanmaya başladım. Asker cip tekrar hareket etti. Meraklı gözlerle nereye gittiğine bakıyordum. Gitsin, bu mahalleden uzaklaşsın, bir daha da gelmesin istiyordum.

Ancak o bizim eve yaklaştı ve evin önünde durdu. İşte o an yüreğim göğüs kafesimden fırlayıp gitmek istiyor gibi atmaya başladı. Korkuyla beklemeye başladım. Bir yandan da içimden "İnşallah bir şey yoktur." Diye dua ediyordum. Askerler arabadan indi. Arka kapıyı açtı biri. Kapıdan albay rütbesinde bir subay indi. Bahçe kapısını açıp yavaş adımlarla merdivenleri çıkarken sanki ayak bastığı bahçe zemini değil yüreğimdi. Her adımda yüreğimi eze eze geliyordu.

Komutan yaklaştıkça elim ayağım titremeye başladı. Sonunda yeterince yaklaştığında "Üsteğmen Cenk Versay'ın evi burası mı?" dedi gür sesiyle. "Evet" dedim kekeleyerek. Komutan şapkasını çıkardı ve "Cenk üsteğmen bir kahramandı. Onu askerlerime hep örnek göstereceğim. Başımız sağ olsun." Dedi. Komutan sözlerini bitirdiğinde içimden bir şeyler kopup gitti. Ayaklarımın vücudumu taşımaktan vazgeçtiğini hatırlıyorum. Dizlerimin üstüne düştüm. Gözümün önü kararmaya başladı. Göz kapaklarım birden kapandı.

Gözümü açtığımda hastanedeydim. Koluma bir serum bağlıydı. Neden burada olduğumu anlayamadım bir süre. Yatağımın hemen yanındaki koltukta babaannen oturuyordu. Seni kucağına almıştı ve şöyle diyordu sürekli "Ah benim bahtı kara oğlum! Bu yaşta yetim kaldın.". Onun bu sözleriyle her şeyi tekrar hatırladım. Aman Allah'ım Cenk şehit olmuştu. Bu dünyadan göçüp gitmişti. Şimdi ben onsuz ne yapacaktım. Gözlerimden ardı ardına sıcak damlalar yanaklarıma süzülüyordu. Gözyaşları değildi bunlar patlayan bir volkanın lavlarıydı.

Yüreğimde bir volkan yanıyordu. Babaannen beni görünce "Gitti kızım. Gözümüzün nuru gitti." Dedi ağlayarak. Kalkıp gitmek istedim. Kolumdaki serum çıktı, önemsemedim. Nereye olduğunu bilmiyordum. Gitmeliydim, burada daha fazla kalamazdım. İçimdeki acıyı dindirecek bir yer bulmalıydım. Babaannen beni engellemeye çalışırken elindeki mektubu uzattı "Oğlum sana yazmış." Dedi. Hemen aldım elinden mektubu. Üstünde babanın el yazısıyla Fulya'ya yazılıydı. Ellerim titreyerek açtım.

"Sevgilim, Fulyam,

Bütün sevgi sözcüklerini de sıralasam yine yetmez sana olan aşkımı anlatmaya. En çok da seni bir daha göremeyecek olmama üzülüyorum. Sana bir elveda demeden gidiyorum ya içim kor gibi yanıyor sevgilim. Çok isterdim seninle kalmayı, çocuğumuzu büyütmeyi. BENİ AFFET! Ben en başından biliyordum.

Bu sabah bir mutlulukla uyandım. Yedi yaşımda ilk kez okula başladığımda gördüğüm rüyayı gördüm yine. Bir dede, bir ermiş bana "Sen asker olmak için geldin." Demişti. "Neden." Demiştim ben de. "Askerlik peygamber ocağıdır evlat. Ancak senin gibi şerefli insanlar olmalı bu ocakta. Sen daha şerefli bir mertebeyle onurlandırılmak için asker olacaksın." Sonra uyandım uykumdan. Sen gittin gideli ilk kez içimde mutlulukla kalktım bu yataktan. Birazdan gideceğim sevgilim. Geri dönmeyeceğimi biliyorum. Cennette seni bekliyor olacağım. Benden sonra çok üzülme. Seni her daim izleyeceğim. Ali Çınar'ı öp benim için. Seni ve onu önce Allah'a sonra da aileme emanet ediyorum. Beni affet sevgilim, ben gidiyorum.

Üsteğmen Cenk Versay"

Şimdi ben ne yapmalıydım? Nereye gitmeliydim? İçimdeki bu yangını nasıl söndürmeliydim? Bu sorularıma yanıt bulamadım. Hem de hiçbir zaman...

BİR ÇINARIN FİLİZİ-TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin