"Yaşamla ölüm arasındaki süre on saniyedir. İnsanoğlu ihtimallere bağlı yaşar veya ölür."
Multimedia: Olmasaydı Sonumuz Böyle- Ahmet Kaya
Ben bölümü yazarken gözyaşımı tutamadım. Eğer sizin de gözleriniz yaşarırsa ya da çok hüzünlenirseniz hangi kısmın sizi bu duygulara sürüklediğini burada benimle paylaşır mısınız?
Akşam eve dönerken ayaklarım gitmek istemiyor gibiydi. Zorlukla kaldırıp adım atıyordum. Sanki bu akşam iyi şeyler olmayacak gibi hissediyordum. Eve vardığımda ustam bakkaldaydı. Ustam akşam yemeğini hazırlamıştı. Yemek için beni beklemişti. Ona geldiğimi haber verdim. Birlikte sofraya oturduk. Diğer günlerden farksızdı. Gülüyor, eğleniyor, bakkalda olanları anlatıyordu. Kendimi onu hayranlıkla dinlerken buldum. Her ne kadar ondan şüphe de etsem, bu durum onu sevmeme engel değildi ve ben hala onu çok seviyordum. Bu duygularım için kendime kızdım. O babamın katili olabilirdi. Belki yüzlerce çocuğu babasız bırakan, teröristlerle işbirliği içindeki aşağılık bir ajandı. Her ne pahasına olursa olsun ceza alması şarttı.
Yemeğimizi yedikten sonra ustam masadan birkaç şey kaldırdı. Bakkala gideceğini gerisini benim halledip halledemeyeceğimi sordu. "Hemen hallederim." Dedim gülümseyerek. Yüzümdeki bu sahte gülümseme beni rahatsız etmişti. Ustam bana hep duygularımı yönetmem gerektiğini, bir insana asla aklımdan geçenleri hissettirmemem gerektiğini söylemişti. Şimdi bunu başarıyordum ve o bunu bilmiyordu.
O bana karşı sonsuz güven duyuyordu. Bundan emindim. İnsanların bizi kandırmasını, aldatmasını kolaylaştıran da hep bu sınırsız güven oluyordu. İnsanın şüphe ve güveni aynı anda hissedebilmesi gerekiyordu. Hiç kimseye tam anlamıyla güvenmemek, hiç kimseden sürekli şüphe etmemek gerekliydi. Dengeyi bulmak her zaman hayat kurtarırdı.
Yemek masasını topladım. Avludaki kapıdan bakkala girecektim ki, ustamın hararetli telefon konuşması kulağıma takıldı. Ustam Almanca konuşuyor, bağırıp çağırıyordu. Ustamı hiç böyle öfkeli gördüğümü hatırlamıyordum. Ustam ve diğerleri için işlerin yolunda gitmediği çok belliydi. Hiçbir şey anlamıyor olsam da konuşmasını bitirene kadar kapıyı dinlemeye devam ettim. Sadece bir yerde adımın geçtiğini duydum. Acaba ustam benden şüpheleniyor muydu? Eğer öyleyse bu benim için iyi olmazdı. Ustam bir ajandı ve bana çok kötü şeyler yapabilirdi.
Korkuyor olsam da ustam telefonu kapattığında içeri girdim. Ustam telaşlı görünüyordu. Başını öne eğmiş, parmaklarıyla kafasını kaşıyordu. Sonra birden bana döndü ve "Evlat ortalığı topla dükkânı kapatıyoruz." Dedi. Soru soracaktım ki ustam adeta lafı ağzıma tıkayarak "Soru sorma evlat. Hadi dükkânı kapat. Ben yukarı çıkıyorum sen de dükkânı kapatıp gel." Dedi. Ustam bakkaldan çıkar çıkmaz telefonumu çıkardım ve baş komiseri aradım.
Ustamın az önce telefonda birisiyle Almanca konuştuğunu ve telefonu kapattıktan sonra bakkalı kapatmamı söylediğini şimdi de yukarı çıktığını büyük bir ihtimalle kaçmak için hazırlandığını anlattım. Baş komiser sakin olmamı arayanın emniyetin içerisine sızmış ajanlardan biri olabileceğini ve kendisinin istihbarata haber vereceğini söyledi. Ustamı oyalamamı da tembihledi. Telefonu kapattıktan sonra yukarı çıktım.
Ustam telaşla bir oraya bir oraya koşuyordu. Ustam yanımdan geçerken kolunu tuttum ve "Usta neler oluyor bana anlatır mısın?" diye sordum. Ustam kolunu elimden kurtarıp "Şimdi soru soracak vakit değil evlat. Git ve eşyalarını topla." Dedi. "Eğer bana ne olduğunu kimden kaçtığını anlatmazsan hiçbir yere gitmem." Dedim sesim ne kadar da sert ve ciddi çıkmıştı. Ustam " Tamam sana anlatacağım ama önce şuradan bir çıkalım öyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR ÇINARIN FİLİZİ-TAMAMLANDI
Teen FictionBen yeryüzündeki lanetin vücut bulmuş haliyim. Kimi sevdiysem, kime dokunduysam hepsini lanetledim. Sıra da sen varsın. Lanetimi, sevgime katıp sana sunuyorum. Küçük yüreğinde taşıyabilir misin? Yoksa sen de kaçacak mısın?" diye sordum. Gözlerindeki...