20

3.7K 57 4
                                    

''Ege''

''Seni unutabileceğimi nasıl düşündün ?'' diyerek sarıldı bana...

Bu sarılmaya çok ihtiyacım vardı, evet bu, bu çok iyi geliyordu. Ama bu kadar kolay yumuşayamazdım. Ellerimi ile göğsünden hızlıca ittirdim.

''Beni nasıl buldun ?''

''Beni özlemedin mi ?''

''Sana bir şey sordum, soruma cevap ver önce.''

''Tamam, gel oturalım. Sana her şeyi en baştan anlatacağım.''

Biraz dik dik bakmıştım, beni nasıl bulabilirdi, kimseye bir şey söylememiştim ki. Ona iltimas tanımakta istemiyordum ama beni nasıl bulduğunu merak ediyordum. Bu yüzden oturup onu dinlemeliydim.

''İyi, geç şöyle'' dedim tüm soğuk kanlılığımla.''

L koltuğun bir köşesine o diğer köşesine ben geçtim. Yine soğuk bir şekilde

''Bir daha kimsenin arka bahçesini kullanıp, oradan da evine girme. Şimdi seni dinliyorum.''

Ege'nin yüzünde hafif bir tebessüm oluşmuştu ve ''sen kimse değilsin ki'' deyip muazzam gülüşünü göstermişti. Bu benim hep içimi gıdıklar, mutlu eder, yine aynısı oldu ama taviz vermemeliydim.

''Lütfen sadece anlatman gerekeni anlatır mısın ?''

''Tamam, en başından başlayacağım. Kazada en son gördüğüm şey sana sarılışım ve gözlerindi. Sonra sen bayıldın. Bayıldıktan sonra seni koltuğa oturttum. Paraşütümüzün olmaması büyük bir aksilikti. Uçağın kapısını açıp yapabileceğim bir şey var mı diye baktım, yere yaklaşık 700 metre kadar vardı, kulağa çok saçma gelebilir, ne yaptığımı bilmiyordum ama o an her şeyi yapmaya hazırdım. Dışarı bakarken dengemi kaybedip düştüm, hava da bayılmış olmalıydım ki nereye düşeceğimi görmedim, hala bulanıklık hatırlıyorum. Beni birisi bulmuş ve hastaneye o getirmiş, nerede nasıl buldu, o biliyordur muhtemelen ama hiç kimse onu bilmiyor, birisi hastane kapsının önüne bırakıp gitmiş. Uyandığım da bir hastane odasın da yatıyordum. Tam üç yıl komada kalmışım. O hastane de çalışan Türk bir hemşire varmış ve o sahip çıkmış bana, iki kez ölümüme göz yumacaklarmış ama o engel olmuş.''

''Nasıl ? Senin yaşam belirtilerin devam ederken, seni öldürmeyi mi düşünmüşler.''

''Evet, malesef. Ama o hemşire engel olmuş işte. Uyandığım da hiçbir şey hatırlamadım önce. Sonra sonra aklım başıma geldi, hemen sana ulaşmak için bir telefon istedim o hemşireden ama bana haberleşme konusunda asla yardım etmedi. Yanım da kimliğim de bulunmadığı için hiç kimseye haber verilmemiş. Ben hastaneden çıkabilecek durum da olduğum da kaza olalı üç yıl, iki ay olmuştu. O hemşire yardımcı oldu yine bu konuda ve beni evine götürdü. Bir ay daha bana yardım ettikten sonra anladım neden bu kadar yardımcı olduğunu.''

''Seni tanıyor muymuş ?''

''Evet, yıllar önce babam, onun babasını, şirket hakkında büyük sırlar bildiği için ve o sırları açığa çıkarmakla tehdit ettiği için Hırvatistan'a sürgün etmiş. Hemşire de bunu öğrenince çok sinirlenip, hırs yapmış bize zarar vermek konusunda ve beni hastane de görünce tanımış o yüzden bu kadar yardım etmiş iyileşmem de. Evinin bir odası benim fotoğraflarım, babamın fotoğrafları, bizim hakkımızdaki birçok bilgiyle doluydu. Önce bana bunları gösterdi ve ardından hemen beni bağladı bir sandalyeye'' 

Ege, bana bunları anlatırken gözümden yaşlar akmaya başladı. Hiç böyle bir şey beklemiyordum, keşke onu en başından dinleseydim, dinlemeliydim de. Ama büyük şok yaşamıştım, benim yerimde kim olsa aynısını yapardı. Ege son cümlesini söylerken yanına oturdum:

''Ege, neler yaşamışsın öyle'' deyip ellerini tuttum, gözlerime baktı. Öyle masum, öyle aşk doluydu ki. Daha fazla tutamadım kendimi birden sarıldım:

''Seni çok özledim Ege, çok özledim seni.''

''Ben de, ben de öyle bir tanem.''

Sarılmamızı bitirirken, ona kızgınlığım bitmemişti ama bir yandan kendimi suçlu da hissediyordum onu bulamadığım için.

''Peki nasıl kurtuldun ?''

''Tahminen üç, dört ay onun elinde mahsur kalmışken, nihayet onun için vakit gelmişti beni kameranın karşısına geçirerek silahını çıkartıp bana doğrulttu. Tam o esnada içeriye polisler girdi ve onu tutuklayıp beni kurtardılar. Ellerimi çözecek bir şey bulmuştum ve o beni vuracağı yeri hazırlarken hemen bir telefon bulup polisleri aradım. Bu şekilde kurtuldum. Polislerden yardım alarak şirketteki Mustafa'yı aradım, sen dahil kimseye bir şey söylememesini istedim. Çünkü sana sürpriz yapacaktım. İstanbul'a döndükten sonra şirkette ki koltuğunda arkam dönük oturarak klişe bir şekilde karşılayacaktım seni ama sonra...'' deyip yutkundu ve gözleri dolarak cümlesine devam etti

''...Sonra, senin evli olduğunu ve çocuğun olduğunu öğrendim.'' Derken gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamıştı, ve tabi benim de öyle.

''Önce hayatına hiç dahil olmamaya karar verdim, hiç kızmadım sana, emindim beni beklediğinden ama sürekli bekleyemezdin biliyorum. Bu yüzden hiç kızmadım sana, hem de hiç'' derken ellerimi tuttu ve yaşlı gözleri ile yaşlı gözlerime baktı ve:

''Sonra eşinin seni aldattığını öğrendim ve Mustafa'dan seni bana getirmesini söyledim. Sonrasını da biliyorsun işte.''

''Ege ben seni çok bekledim, hem de çok ama hep beni mutlu edişin geldi aklıma hep. Bana bakışın, bana gülüşün, beni sevişin, beni öpüşün, bunlar hiç çıkmadı aklımdan. Ama hayatıma bir şekilde devam etmeliydim. Ben de beni mutlu eden bir Ege vardı dedim, beni mutlu etmek için ölen bir Ege. Ben de bir Ege'yi mutlu etmeliydim diye düşündüm ve ailem ile de aramı düzeltmek için böyle bir çözüm buldum. Lütfen anla beni, bebeğimiz kız da olsa erkekte olsa adını Ege koyacaktım. Çünkü bir Ege'yi mutlu etmeliydim. Seni hiç unutmadım Ege, seni sevmeyi hiç bırakmadım"

"Biliyorum, biliyorum birtanem. Ben seni bir kere kaybettim, bir daha kaybedemem."

Dedi ve dudağıma yakınlaştı. Bu his, ahh, bunu çok özlemiştim. Ben de yakınlaşarak dudaklarımızı buluşturdum. Uzunca bir öpüşmenin ardından sessizliği çok merak ettiğim bir soruyla bozdum.

"Beni nasıl buldun ?"

Her Tesadüf Böyle OlsaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin