İyi okumalar!
💔
Gözlerimi Nayeon'un odasında açtığımda sadece Taehyung ile ikimiz vardık, diğerleri neredeydi?
Taehyung'ın gözleri kapalıydı, büyük ihtimalle sadece dinlendiriyordu.
"Nayeon nerede?" Kısık sesle mırıldanmamla göz kapakları açıldı ve beni süzdü.
"Kötü oldu, Yoongi hyung ile beraber hava almak için dışarı çıktılar." Başımı salladım, iyi ki doktoru çağırmamışlardı. Burada daha fazla kalmak beni yoracaktı eve gitmem gerekiyordu.
"Beni eve bırakabilir misin?" Ondan neden istediğimi bilmiyordum fakat şu an burada tek olmasındandı sanırım. Başını salladı ve ayaklandı. Ben de üzerimdeki pikeyi çektim ve ayaklarımı yataktan sarkıttım.
"Kucağıma almamı ister misin?" Tek kaşı havada sorduğunda başımı iki yana salladım. Yürüyebileceğimi umuyordum. Yavaşça ayaklandım, başta hafif başım dönse de kendimi biraz daha iyi hissediyordum. Taehyung arkamdan geliyordu, birlikte odadan çıktık. Birkaç adımda ayağım takıldığında durmuştum. Ve aynı zamanda havalandım, beni kucağına almıştı.
"Arabaya kadar." Başımı eğdim ve hiçbir şey demedim. İnsanlara karşı muhtaç olmaktan nefret ediyordum. Gözünün önünden kırmızı bir şey düştü, yutkundum. Gözlerim anında dolarken, Taehyung durmuştu.
"Beni indirir misin, lütfen." Beni yavaşça ve nazikçe yere indirdi. Dönen başımı umursamadan yere düşen peruğumu aldım. Rezil bir insandım, benim hakkımda ne düşünecekti? "Buradan gider misin? Nayeon geldiği zaman götürür beni." Benim gibi yere eğildi.
"Özgüven." Bakışlarımı kaldıramadım. Bana acıyan bakışlarını görmek istemiyordum. "Sana özgüven gerekiyor. Sana acıdığımı mı düşünüyorsun?" Başımı iki yana salladım ve burukça gülümsedim.
"Düşünmüyorum, zaten acıyorsun." Histerik bir şekilde güldü ve daha sonra yere bağdaş olarak oturdu. Ve bakışlarımın onu bulmasını sağladı.
"Evet sana acıyorum, niye biliyor musun?" Herhangi bir mimik göstermedim, sadece yüzüne baktım. Bana bakmıyordu, yerdeki peruğa bakıyordu. "İnsanların senin hakkında ne düşündüklerini umursuyorsun, peruk takmana gerek yok ama seni çirkin görmelerini istemiyorsun. Özgüvensiz olduğun için sana acıyorum." Gözlerini bana çevirdiğinde gözümden akan yaşı engelleyemedim. Evet tam olarak dedikleri buydu. Ama benim içimde ki harabeden haberdar değildi. Neler yaşadıklarımı bilmeden böyle konuşuyor olması kırıcıydı.
"Ben böyleyim, bu saatten sonra da değişmem imkansız. Topu topuna şurada 2 ay ömrüm var. Ve tüm zamanım hastanede geçiyor. Ben ölü bir ruhum, sadece biraz da olsa bedenimi ayakta tutmaya çalışıyorlar. Beni anlayabilir misin?" Dilini dudaklarının üstünde gezdirdi ve yutkundu.
"Evet anlayabilirim, hayat her zaman acımasız. Ama sen beni anlayamazsın?" Beni yoruyordu, daha fazla burada konuşmak istemiyordum. Beni anladığı falan yoktu, sadece edebiyat yapıyordu.
"Herkesin bir sıkıntısı var ama kimseler anlayamaz. Herkes aynı sıkıntıyı çekmez, yoksa o zaman her şey daha kola olurdu." Derin bir nefes aldım ve gözlerimi ondan çektim.
"Vanessa uyanmışsın, şükürler olsun." Nayeon yanıma geldi ve bana sarıldı. Kollarımı kaldırdım ve sarmaya çalıştım. "Annene haber verdim, bugün ben de kal. Yarın seni hastaneye ben bırakırım, hem sana çok güzel haberler getirdik." Nayeon sevinçle benden ayrıldı. Kaşlarımı çatarak ona baktım, güzel haber neydi? Duymayalı uzun zaman oluyordu.