İyi okumalar!
***
Dün o kadar çok yorulmama rağmen duş aldıktan sonra hemen uyuyakalmıştım. Sabah okula kaçta gideceğimi bile bilmeden zorla Taehyung tarafından uyandırılmıştım. Son zamanlar da çok uykucu olmuştum. Yorgun halimle pantolon ile kazak giymiştim. Evden çıkarken Taehyung topuklu botlarımı giydirmişti. Bu haline gülmüştüm, homurdanırken çok tatlıydı. O yanaklarını ısırmamak için kendimi zor tutmuştum. Şu an arabada bana pastaneden aldığı sıcak hamur işlerini yiyordum. Kırmızı ışıkta durduğunda elimdeki yumurtalı ekmeği ona uzattım. Sırıtarak hepsini yediğinde kaşlarımı çatarak önüme döndüm. Son yumurtalı ekmekti, kalmamıştı. Son umut poşetin içini karıştırdığımda bulamamıştım.
"Niye hepsini yedin ki, sonuncusuydu o." Yeşil ışığın yanmasıyla tekrardan sürmeye başladı.
"4 tane almıştım, 3 tanesini sen yedin. Obur olacaksın." Gözlerimi devirdim. Kilo almamdan memnun olduğunu düşünmüştüm. Gerçi yine de çok kilolu değildim, 47' de takılı kalmıştım.
"Sen neden takım elbise giyiyorsun ki? Dün de giyinmiştin, nereye gidiyorsun?" gülümsedi ve yoldan sağa saptı.
"Jimin ile dedemden kalan şirkete bakıyoruz. Oraya kot pantolon ve tişörtle gidecek halim yok ya."
Kaşlarımı çattım. "Jimin senin akraban mı?"
Dudaklarını nemlendirdi. "Evet kuzenim." Hiç benzemiyorlardı. Omuzlarımı silktim.
"Benim derslerim kaçta başlıyor, erkenden götürüyorsun?" arabayı durdurdu ve başını bana çevirdi. Takım kıyafetiyle çok yakışıklı görünüyordu, kim bilir bu haliyle kaç kadın onu gözleriyle yiyordu. Somurttum, gerçekten tam bir aptal gibi düşünüyordum. Gereksiz kıskançlardan nefret ederdim ben!
"İlk iki gün 9.30' da başlıyor. Bir gün boşun var." Torpidonun kapağını açtı. İçinden ince dosyayı kucağıma koydu. "Burada gerekli her şey yazıyor, ders programın da içinde. Kimseyle yakın bağ kurma, erkeklerden olabildiğince uzak d-"
Kaşlarımı çatarak sözünü kestim. "Merak etme sosyal kelebek değilim zaten, derslerimle ilgileniyorum sadece." Acaba bana güvenmiyor muydu? Sahi açıkça güvenmiyorum demişti. Mimiklerimi gizlemeye çalıştım, üzülsün istemiyordum. Kemerimi açarak ondan tarafa döndüm. Yüzümü yüzüne yaklaştırdım, gözleri o kadar yoğun bakıyordu ki. Utandığımı hissetmeme rağmen dudaklarımı yanağına bastırdım. Sonra hızlıca arkadan çantamı ve kucağımdaki dosyayı alarak arabadan inmiştim. Arkamdan seslenmemişti, bu iyiydi. Neden utandığımı bile bilmiyordum, sanki dudağından öpmüştüm. Kafamı iki yana salladım, şu andan itibaren Taehyung'ı aklımdan uzaklaştırmam lazımdı. Yoksa gireceğim derslere pek yoğunlaşacakmış gibi durmuyordu. Okul bahçesinin içerisine girecekken bir kartım olmadığı aklıma gelerek duraksadım. Telefonumdan gelen titreşimle ekranını açtım.
Gönderen Taehyung :
Dosyanın içinde giriş kartın var, çıkışta seni alacağım.
Bir yere kaybolma.
Gülümsedim, ona daha sonra cevap vermeyi aklıma not etim. Heyecanla dosyayı açtım, içerisinden kartı aldım. Profilim biraz kötü dursa da göze batmıyordu. Kartı okutarak içeri girdim, çantamın ön kısmına kartı attım. Dosyayı tekrar açtım, kağıtlarda göz gezdirerek binayı ve sınıfımı bulduktan sonra onu da çantamın büyük gözüne yerleştirdim. Salak gibi heyecanla etrafımı tarayarak binaya girdim. Koridorlar tanıdık olduğum kalabalığa sahipti. Birkaç gündür gitmiyordum ama özlemiştim. Gerçi önceki okulum çıkan dedikodulardan, rahatsız görüntüler dışında oldukça güzeldi ve ben seviyordum. Sahi tüm üniversiteler öyleydi. Sınıfım ikinci kattaydı, merdivenleri çıktım. Ne uzunlardı, ne de kısaydı. Eski okulumun merdivenleri çok uzundu ve oldukça yorucuydu da. Hastalığımdan dolayı ilk yıl hocaların kullandığı asansörü kullanmıştım. Her sınıfın tabelasına göz gezdirerek ilerlemeye başladım, eğer sıralama bu şekildeyse sınıf koridorun sonunda olmalıydı.