7. Bölüm

570 62 4
                                    

Chanyeol, duş alıp siyah bir şort giydikten sonra eski mutfak masasında oturup sade kahvesini içerken, kanepesinde uyuyan Baek'e bakmamaya çalıştı. Ona giymesi için tişörtlerinden birini vermişti ama tişört el değmemiş bir şekilde pufun üzerinde duruyordu. Eski püskü spor ayakkabıları düzgün bir şekilde yere koyulmuştu. Üzerine örtmesi için verdiği hafif battaniyeye sıkıca sarılmış, dizlerini de göğsüne kadar çekmişti. İnsandan bir koza gibi görünüyordu ama Chanyeol genç olanın uyandığında bir önceki günden farklı olmayacağını hissediyordu: Korkmuş, sıkıntılı ve aşırı derecede güvensiz. 

Lütfen Yeol. Bırak da kanepede uyuyayım.

Baek ona böyle yalvardığında Chanyeol'un içi burkulmuştu ve o gözlere musallat olan şeyi öldürüvermek istemişti. Kupasını kaldırıp acı kahveden koca bir yudum aldı. Jongin'e, Baek ile arasında bir şey yaşanma ihtimalinin sıfır olduğunu söyleyerek kendi kendine uğursuzluk getirmiş gibi görünüyordu; şimdi de Jongin iki hafta boyunca ulaşılmaz olacaktı. Bu genç adama nasıl yardım edeceğini kendi başına çözmesi gerekecekti. Of, gerçekten de bitik durumdaydı. Baek'i birkaç hafta boyunca izleyip abisine rapor vermeyi kabul etmişti; hayatına bulaşmak niyetinde değildi. Beş yıl önce yapmayacağına dair söz verdiği şey tam olarak buydu. Yardım etmek yerine onlara ancak zarar veriyordu. Ya da daha kötüsü. Ama beş yıl önce kendine verdiği o söze rağmen ışıltılı yakutları andıran gözleriyle şu kızıldan uzak duramıyordu.

Baek, sanki düşüncelerini hissetmişçesine gözlerini açarak odanın karşısından kendisine baktı. Yeol mikrodalganın saatine göz attı. İkiye çeyrek vardı. Güzel. Bu, Baek'in yaklaşık on saat uyuduğu anlamına geliyordu. "Günaydın kedicik." Baek, kollarını battaniye kozasından çıkarıp kanepenin kenarında oturur pozisyona geçti. Dizleri hâlâ göğsündeydi. Yeol bunun sadece rahat bir pozisyon mu, yoksa kendini korumak için yapılmış içgüdüsel bir hareket mi olduğunu merak etti. "Selam. Bu kadar çok uyuduğum için kusura bakma. Keşke uyandırsaydın." 

"Ben de sadece on dakika önce kalktım. İyi uyudun mu?" 

"Aslında," dedi Baek kaşlarını birbirine yaklaştırarak, "gayet iyi uyudum. Kendi yerimde değilsem normalde pek uyuyamam. Gerçekten yorgun düşmüş olmalıyım." 

"Kahve ister misin?" 

"Mmm, Tanrım, evet. Sade lütfen." Kanepeden kalkıp çıplak ayakla ahşap zeminde ilerledi. Duş almamış ve uykuyla saçı başı dağılmış haldeyken bile güzel görünmeyi başarıyordu. Pencereden vuran güneş ışığının birkaç saniyeliğine oluşturduğu huzmenin içinden geçti ve bu sırada tıpkı bir güneş tanrıçası gibi görünüyordu. Saçları ateşten közler gibi parıldıyor, çilleri yarı saydam teninin ışıltısıyla aydınlanmış gibi görünüyordu. Odadaki gölgeler ve aşırı aktif hayal gücünün yarattığı mistik görüntüler donuklaşınca Chanyeol kafasının içinde kendisine bir sağ kroşe çaktı. Bu çocuğun etrafındayken durduramadığı delilik halini yatıştırmak adına içinden kendine bir tokat patlatmak maalesef hiç yeterli değildi. Kendine biraz çekidüzen verip genci olduğu haliyle görmeliydi: Yani, dostunun nişanlısının yardıma muhtaç kardeşi  olarak. Çünkü Baek onun için sadece bu olabilirdi. Chanyeol, genç olana bir fincan kahve koyup önüne yerleştirdi. Baek iki eliyle fincanı alıp birkaç saniye üfledikten sonra küçük bir yudum aldı. Gözleri yarı kapalı bir şekilde çıkardığı ses Chanyeol'un kahve dışında her şeyi düşünmesine sebep oldu. Hayal gücü onu (yine) başka yerlere sürüklemeden, bazı yanıtları almasının zamanı geldiğine karar verdi. Büyük bir işe bulaşmıştı ve her ikisini de bundan sıyırabilme umudunun olması için neyle uğraştığını bilmesi gerekiyordu. "Konuşmamızın zamanı geldi Kedicik." Genç olanın yüzündeki huzurlu ifade kayboldu. Bakışlarını indirip dudağının kenarını ısırdı ve bir dizini göğsüne çekti. Ama sonra onaylarcasına başını salladı. "Dün gece peşimize takılan o adamlar kimdi? Ne istiyorlar?" 

kafes dövüşü 2 || chanbaek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin