9

2.8K 203 20
                                    

Aralık 2005

Fırtına ortalığı talan ediyordu. Fisun kırmızı battaniyesini alıp salonda ki koltuğa uzandı. Üşüttüğü için hiç hali olmasa da burada biraz dinlenip oğluna yemek hazırlayacaktı. Cenk on üç yaşında koca delikanlı olmuştu.

Fisun zaman içinde yaptığından pişman olmuş iki sene evvel oğlunun babası ile görüşmesini sağlamak için aileden bir kaç kişiyi arayıp bulmuştu. Yurt dışında olduğunu, onunla görüşmek istemediğini ve yeni ailesinin, çocuklarının varlığını öğrendikten sonra vazgeçmişti. Vicdan muhasebesi ağır bassada artık elinden bir şey gelmiyordu. Bu yükle yaşamasını öğrenecek oğlunun baba kelimesini ağzına bile almamasından güç alacaktı. Aldatılan tarafta olsa bir insanı evladının öldüğüne inandırmak büyük günahtı. Yine de geçen zaman içinde kendini rahatlatacak bahaneler bulmuştu kendine, çocuğunun öldüğüne bir kelime ile inanabiliyor olması bu bahanelerin başını çekiyordu. Üstelik nüfusuna kayıtlı olan oğlunun nasıl olurda yaşadığını bilmezdi. Sadece acısın istemişti. Yeni doğmuş bebeği ile onu sokakta bırakan adamın yüreği o gün söyledikleri ile ezilen kalbi gibi acısın. Yine de büyük vebaldi. Herşey bir yana oğlunun baba vasfını yükleyebileceği tek insanı öz babasını ondan uzaklaştırmış ve ne kadar yerini tutmaya çalışsada bir yanı eksik büyütmüştü. Düşünmeyi bir kenarı bırakıp halsiz haline aldırmadan örtüyü üzerinden çekti genç kadın. Evet halen genç ve güzeldi. Ama o başka bir aşka yelken açmamaya yeminliydi.

Oğlunu başka bir adamın himayesi altında büyütmek istemiyor dişinden tırnağından arttırıp kimseye muhtaç etmeden büyütüyordu. Yapabilmişti. Yapmıştı. Her kadın yapabilirdi. Bunun için ne ailesine ne de bir diploma parçasına ihtiyacı yoktu. Tamam belki hayatta her kadın onun kadar şanslı değildi. Ama biliyordu çoğu kadının bir erkeğe boyun eğmek yerine kendine yeni şanslar yaratabileceği halde boyun eğmeyi seçtiğini çok kez görmüştü. Onları asla küçük görmüyordu. Yine de kendi hayat mücadelesi örnek olmalıydı.

Örtüyü dürüp koltuğun köşesine bıraktığı anda kapı bir kaç kez sert şekilde tıkladı. Evin zili bozuk olduğu için gelen kimse önce ısrarla zile basmış kapı açılmayınca da sinirlenmiş olmalıydı. Hızla kapıya gidip durdu. Yandaki küçük pencerenin perdesini hafif aralayıp dışarıya baktı. Siyah büyük bir jip bahçe kapısının hemen yanında duruyordu. Kaşlarını çatıp perdeyi biraz daha araladığında kapı sopa gibi bir cisimle tekrar tıklandı ve duymayı beklediği en son ses kulaklarında çınladı.

"Açasun kapıyi celun hanum. Evdesun bileyrum."

On dört yıldır duymadığı sesi daha ilk kelimesinde tanımıştı. Derin bir nefes alıp kapının kilidini çevirdi. Oyaları alnına dökülmüş beyaz yazması, siyah feracesi ve elinde ki bastonu yere sertçe bastıran kadın ile yutkundu. Kadın yarım açtığı kapıyı bastonu ile ittirerek tamamen açılmasını sağladı ve başını sallayarak içeri girdi. Oğlunun babaannesini evinin tam ortasında görmek genç kadını şaşkınlıktan kaskatı kesmişti. Selvi Hanım salonun orta yerinde arkası dönük duruyordu.

"Geç içeru da, sorulacak hesabim vardur."

Fisun kapıyı kapatıp dik durmaya çalışarak odaya girip elinle koltuğu işaret etti.

"Oturun lütfen, bir şey içer misiniz?"

Selvi Hanım koltuğa oturup bastonunu yeri iyice bastırarak elinden bırakmadı.

"Uşak nerededur?"

Biliyordu. Cenk'i biliyor hesap sormaya gelmişti. Yalan söylemeyecekti.

"Odasında uyuyor."

Başını sallayan kadın gözlerini kısarak eski gelinini geldiğinden beri ilk defa baştan aşağı süzdü. On dört yıl sonra ilk kez görüyor olmasına rağmen taze gelin gibi karşısında duruyordu.

"Yaptuğun akla mantığa siğar mu?" diye keskin ses tonu ile konuştu.

Fisun başını eğdi. Sonra kendine yediremeyip düşen omuzlarını kaldırdı. Başını da kaldırıp "Sevli hanım oğlunuzun yaptığını da sizin bizi reddettiğiniz günü de unutmadım. Benim oğlumdan başkasına verecek hesabım yok."

Kadın acı bir tebessüm edip "git çağur uşağu bir de ona soralum."

Fisun da aynı gülümseme eşliğinde ayağa kalktı. "Madem onca yolu geldiniz. Peki." oğlunun odasına giden Fisun'un arkasından öylece baktı yaşlı kadın. Gelinini daha ilk gördüğü anda kabul etmişti. Lakin kocası olacak keçi evladını da gelinini de reddetmiş o da yetmemiş mirasından mahrum etmişti. Karadenizli gelin istiyorum demiş kimseye söz hakkı vermemişti.

Fisun Cenk'in kapısını açıp uyuyan oğluna baktı. Kader ona bu günü yaşatıyorsa bir bildiği vardı. Oğlu şimdi onu suçlar mı? Bilmiyordu. Suçlarsa hakkı vardı. Omzuna dokunup kısık sesle "Cenk kalk oğlum. Misafirimiz var." diye konuştu. Cenk gözlerini açıp gülümsedi.

"Günaydın Fisun Sultan, Feray mı geldi?"

Başını hayır anlamında sallayıp gülümsemeye çalıştı genç kadın.

"Yok oğlum dışarıda fırtına çıktı. Perihan yollamaz onu bu gün. Seni görmek isteyen bir başkası var."

Cenk kalkıp üzerini kontrol etti. Eşofman ve tişörtü uygundu. Annesinin peşine düşerek önce elini yüzünü yıkayıp sonra salona girdi. Koltukta oturan yabancı kadını görünce içine bir sıkıntı düştü. Belki de hissetti. Ama garip şekilde kadına da içi ısınmıştı. Annesinin yanına oturup bekledi. Cenk nerede nasıl davranacağını her zaman bilen bir çocuk olmuştu. Selvi hanım oğlunun oğluna imrenerek baktı. Delikanlı adam olmuştu. Kacası ölünce yasını tutamadan soluğu burada almasının yegane nedeni daha fazla torundan mahrum kalmak istememesiydi.

"Oğlum bu babaannen." dedi Fisun. Zerre tereddüt etmeden. İkisinin bakışı da ona çevrildi. Şaşkındılar. Selvi hanım gelininden böyle bir şey beklemiyordu. Cenk gözlerini sıkıca yumup açtı. "Hoş geldiniz."diyerek o da beklenmeyecek derecede sakin karşıladı. Selvi hanım "Uiyy bu uşak bize çekmemiş da." Fisun hanım içinden iyi ki çekmedi diyerek haklı bir sitemde bulundu. Oğlunun dedesinin de babasının da yaptıkları ortadaydı. Fisun oğlunun sakin halinden cesaret alarak "öp oğlum babaannenin elini." diye konuştu. Cenk annesine sert bir bakış atıp " önce bunca zaman sonra neden geldiğini öğrenmeye hakkım var değil mi anne?" işte sonunda tahmin ettiği tepkiler gelmeye başlamıştı. Elini oğlunun eline koyup başını salladı.

Sonra gözlerinin içine bakarak babasınla tanıştıklarından o gün söylediklerine gelene kadar bir nefeste anlattı. O günü anlatıp gözlerinden dökülen yaşlara engel olmadı. İlk defa oğluna böylesine içini döküyor ve sırtında ki yükleri bir başkası ile paylaşıyordu. Cenk annesini hiç kesmeden dinledi. Ama bir yerde annesinin elini sıkıp o soruyu sordu. "O adam beni neden istemedi." işte en can alıcı yeri de burasıydı. Bir nefeste "ona öldüğünü söyledim ve boşandık. İki yıl önce pişman olup aradım ama yoktu." söylemişti. Bir yük daha kalmıştı kalkmasına üzerinden ama oğlunu kaybetmenin korkusu içini kor olup yakıyordu. Cenk duyduklarından sonra annesinin elini kibarca bırakıp yerinden kalktı. Yaşlı kadının önüne giderek elini uzattı. Selvi Hanım memnun şekilde elini öptürdü torununa. "Çok yaşayasun uşağum." sonra gidip annesinin eline uzandı ve onu da öptü. "Her şeye herkese rağmen sen benim hem annem hem babamsın. Sakın sana sırt çeviririm sanma annem. Olacağı varmış olmuş. Sıkma canını." Fisun duyduklarıyla artık hüngür hüngür ağlıyordu. Selvi hanım ise torununun yüce gönüllüğü ile gurur duymuştu. Onu büyüten kadına sırt çevirsin diye gelmemişti ki buraya. Torun kazanmaya gelmişti. Daha sonra Cenk babasını görmek istemediğini net bir dille belirtmiş. Babaannesi ile görüşmekte sakınca görmemişti.


-Bölüm Sonu-

Marhaba Canlar..

Geçmişten kısa bir bölüm ile geldim.

Nasıl bulduk?

Bıçak KesiğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin