14

3.4K 218 35
                                    

Mayıs 2020

14. Bölüm

Feray'dan

Mayıs ayının son günleri yaklaşırken ilk bahar yerini çoktan yaza bırakmıştı. Sıcak havadan mayıştığım koltukta oturuşumu dikleştirip elimde ki kitabı sehpaya bıraktım. Kitap okumak düşüncelerimden sıyrılıp başka dünyalara dalmamı sağlıyordu. Ben kafası dolu olunca okuduğunu anlamayanlardan değil aksine okurken kafası rahatlayan insanlardandım. Okumaya vaktim olmasa bile yemek yerken dahi vakit yaratıp okurdum. Odamın bir duvarını boydan boya kaplayan kitaplığımda tek bir kitabın olduğu bölmeye bakıp gözlerimi kapattım. Bir gün Fisun teyzeme annemle kahve içmeye gittiğimizde annemin olduk olmadık zamanlarda kitap okumamdan yakınmasıyla Fisun teyze Cenk'in kitaplığından kitap ödünç alabileceğimi söylemişti. Benim kitaplığım da okunmuş olarak bulunan kitapları bile sırayla alarak okumuştum. En son aldığım kitabı bitirdiğim de Cenk bey teşrif ettiği için kitap bende kalmıştı.

Kollarımı açıp esnemeleri için yukarı doğru kaldırırken ayağa kalktım. Artık onu düşünmek yada ismini anmak istemiyordum. Yeterince beni küçük düşürmüştü. Ve ben o günden sonra kesinlikle buna izin vermeyecektim. Dolaptan kot şortumu ve beyaz tişörtümü alarak banyoya doğru yürüdüm. Kısa bir duşun ardından getirdiğim kıyafetleri giyip saç havlumu başıma sardım.

Babam işe gitmiş annem de yine dedikodu kazanının hayli hararetli biçimde kaynadığı günlerinden birine katılmak için evden çıkmıştı. Bu gün sınavlara çalışabilmem için Fisun teyzem tarafından izinliydim. Ne yazık ki kafamı toparlayıp bir türlü derslerime yoğunlaşamıyordum. Yine de geceleri geç saatlere kadar çalışıp ezber yapıyordum. Ne olursa olsun alttan dersim kalmasına göz yumacak değildim. Mutfağa girip sebilden doldurduğum büyük bir bardak suyu içip bitirdim. Tekrar odama yöneldiğim sırada zil sesi ile kapıya doğru bezgin adımlarla yürüdüm. Annem yine anahtarını unutmuş olmalıydı. Kapıyı açıp söyleneceğim sırada gördüğüm yüz ile bir elim belimde diğeri kapı kulbunda kalakaldım.

Bunun burada ne işi vardı?

"Girebilir miyim?"

"Hayır." diye ani bir yanıt verip kapıyı kapatmak için ittim fakat kapı kapanmadı. Kapının kapanmamasına sebep olan eller kapıyı iyice açıp şaşkınlıkla dolu bakışlarıma aldırış etmeden durdu. Derin bir nefes aldım. Sağ ayağını içeri attığı sırada ellerim kollarını buldu.

"Ne yaptığını zannediyorsun?" sesim oldukça ciddi çıkmıştı.

"Kaba tavırlarını görmezden geliyorum."

Ne yani onu içeri davet etmemem kaba bir davranış mıydı? Bence gayette makul sebeplerim vardı. Gözlerini yüzümden çekip aynı gözler kollarını tutan ellerime kaydı. Titriyordum. Fark etmiş olmalıydı. Beş on saniye kadar bakıp sol eli ile sağ elimi tutup kolundan çekti.

"Biraz daha konuşmazsak delireceğim." dedi.

Ellerimi geri çekip umursamaz bir şekilde havaya kaldırdım.

"Ba-na-ne." üzerine basa basa heceleyerek beni ilgilenirmediğini ifade etmiştim. Bir adımda hızla içeri girip kapıyı sert olmayacak biçimde çarptı. O nasıl oluyor diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Yani hem çarpıp hem nasıl sert olmaz? Bunu bende anlamadım. Üçlü koltuğa geçip oturmasını olduğum yerden izledim. Bakışları önce yüzümü sonra direkt gözlerimi buldu. Elimi kaldırıp gel işareti yaparken "Gel." dedi. Sesi durgun kendisi ise yorgun görünüyordu.

Bırak ne konuşacaksa konuşsun. Fazlasıyla merak ediyorsun. Diyen iç sesime uyup gidip yanına oturdum. O koltuğun bir köşesinde ben diğer köşesinde birbirimize dokunmadan oturuyorduk. Bu koltukta beraber uyumuşluğumuz vardı. Ne büyük ironi ama şimdi yanında ona dokunmaktan korkar vaziyette diken üzerinde duruyordum.

Bıçak KesiğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin